menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Görünenin ardındaki görünmeyen

7 0
21.09.2025

Otuz beş yaşıma girerken, John Berger’in Portreler kitabını elime aldım. Ne yazayım diye düşünürken, hafta sonu için aklıma kendim geldim. Oturdum, aile DVD’lerimi yeniden izledim. Eski kasetler, çocukluğum, sesim, bakışlarım, kayıtlara düşmüş o anlık gülüşler… Kendimi ve geçmişimi sorguladım. Geleceğe baktım. Sonra Elif’in portrelerini inceledim; onun bakışlarında, büyüyen yüzünde, zamanın kaydını buldum.

Oturup dedim ki, aslında hayatın belli bir noktasından sonra insan sadece başkalarının portrelerine değil, kendi portresine de bakmaya başlıyor. Aynadaki yüz, eskiden yalnızca bir görüntüydü; artık zamanın kaydına dönüşüyor. Çizgiler, gölgeler, gülüşün kenarındaki izler… Bunların her biri, bir “anı yaşadım”ın sessiz imzası. Zamanı yönetmeye çalışırken onu hep hesaplarla ölçtük: saatlerle, programlarla, yapılacaklarla. Oysa zaman yönetilmez. Zaman yaşanır. Berger’in dediği gibi, bir yüz yaşanmışlığın aynasıdır; zamanın en gerçek kaydı da işte oradadır.

Ama biz çoğu kez unutmayı seçiyoruz. Unutmak, bizim kültürümüzde neredeyse alışkanlık. Bazen yaralar kabuk bağlasın diye, bazen “geçmişin yükü ağır” diyerek… Oysa unuttuğumuz her şeyle birlikte kendimizi de biraz kaybediyoruz. Eski kasetlere bakarken fark ettim: Çocukluk anıları, aile sofraları, gündelik haller… Hatırladıkça yeniden doğuyor. Hafıza, insanın en derin portresidir. Unutmak bazen rahatlatır ama hatırlamak kök salar. Belki de bu yüzden Berger’in portrelerine bakarken sadece bir yüz değil, bir çağın bütün duygusu üzerimize çöker.

Zekâ çoğunlukla hızlı problem çözmek, mantıklı düşünmek ya da akademik başarıyla özdeşleştirilir. Ama bu tanım, zekânın yalnızca küçük bir yüzünü gösterir. Gerçek zekâ, çok daha geniş bir manzaradır. Bir çocuğun merakla sorduğu “neden?” sorusunda, bir ressamın hayalini tuvale aktarmasında, bir bilim insanının yıllarca süren sabırlı........

© Muhalif