Semerkant Zirvesi’nin ardından: İhanet demeden önce düşünelim!
Özbekistan'ın Semerkant kentinde 4 Nisan 2025 tarihinde Orta Asya Cumhuriyetleri Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan ile Avrupa Birliği (AB) arasında bir zirve düzenlemiştir. Türünde bir ilk olan bu zirvede, AB ile Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkilerin “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltildiği bildirilmiş, bu vesileyle, AB’nin, bölge ülkelerinin kalkınmasını desteklemek üzere 12 milyar avroluk bir yatırım paketi oluşturduğu açıklanmıştır. Zirvede ayrıca, Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) üyeleri Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan ile “tarafsızlık” politikası nedeniyle TDT gözlemci üyesi Türkmenistan'ın, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) nezdinde Büyükelçilik açacakları ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kurulmasını kınayan ve BM üyesi ülkelere KKTC’ni tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacakları kaydedilmiştir.
ZİRVE SONUÇLARI TÜRKİYE VE KKTC AÇISINDAN RAHATSIZ EDİCİ, ANCAK…
Zirvenin sonuçları Türkiye ve KKTC bakımından elbette önemli ve rahatsız edicidir. Çok şey söylenebilir ancak medyamızda bu gelişmenin “Türk devletlerinin ihaneti” yolundaki tepki abartılı, gereksiz, her halükarda yanlış adrese yöneliktir.
Şimdi eğri oturup, doğru konuşmaya çalışalım… Önce Orta Asya Cumhuriyetleri açısından bakalım duruma… Eski Sovyetler Birliği’nin ardılı olan bu devletler kuzeyde Rusya Federasyonu’nun, güneyde ise Çin’in arasına sıkışmış bir konumda yaşamaya mahkum devletlerdir. İki dev ülkenin nefesleri her an üzerlerindedir. Böyle bir ortamda bu ülkelerin nüfuslarının küçüklüğü ve savunma güçlerinin yetersizliği nedeniyle güvenlik ve çeşitlendirilmiş dost dış bağlantılar ihtiyacı doğal olarak yüksektir. ABD Başkanı Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le ısrarla iyi ilişkiler kurma çabası içinde olması nedeniyle, ABD Orta Asya ülkeleri için bu aşamada bir cazibe merkezi veya güvenli liman oluşturmamaktadır. ABD’nin de bu coğrafyayla henüz ne kadar ilgilendiği zaten cayi sualdir. Dolayısıyla, AB’nin kendilerine bu dönemde el uzatmasının bu ülkeler tarafından rahatlatıcı ve değerlendirilmesi gereken önemli bir fırsat olarak görüldüğü düşünülebilir.
Zirvede KKTC bakımından alınan olumsuz kararlara gelince… AB’nin 12 milyarlık paketine, bu ülkelerin Türkiye ve KKTC’ne ihanet pahasına, tenezzül etmelerine bağlamaya çalışmak yanıltıcı olur, gerçekci olmaz. 12 milyar avro çok büyük bir meblağ değildir. Bu meblağın önemi, miktarından çok, yatırım paketinin AB’yle uzun erimli bir ilişkinin vasıtası olmasında yatmaktadır. Olası yatırımlar sürekli karşılıklı etkileşim içinde olmak demektir. Devletlerin somut ulusal çıkarları tarih, kültür gibi soyut unsurların önüne geçebilir.
TANIMA........© Muhalif
