SIRÂT-I MÜSTAKÎMDE OLMAK YA DA OLMAMAK
“Sırât-ı müstakim” ne demek? Diye bir soru sorulacak olsa, günde 40 defa “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”[1] diyerek Allah’a niyazda bulunan Müslümanlardan acaba yüzde kaçı, Kur’an’a göre bir cevap verebilecektir? Muhtemeldir ki bu soruya herkesin bir cevabı olacaktır, fakat istisnalar hariç, çoğu kişinin Kur’an’ın bu soruya verdiği cevap konusunda yeterli bir bilgiye sahip olamadığı da görülecektir.
Kur’an, “Apaçık, dosdoğru ve hak yol” anlamına gelen “sırât-ı müstakîm”i şöyle açıklar:
“Göklerde ve yerde olan her şeyin kendisine ait olduğu Allah’ın yolu.”[2]
“Peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu.”[3]
“Şüphesiz Allah; benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse artık O’na kulluk edin. İşte en doğru yol budur.”[4]
“Allah katında din, İslâm’dır.”[5]
Hz. Peygamber de sırat-ı müstakimi Kur’an olarak açıklar. Hz. Ali’nin naklettiği bir hadise göre Resûl-i Ekrem, ashabını ileride zuhur edecek bazı fitneler konusunda uyarmış, bu fitnelerden korunmak için ne yapılması gerektiğinin sorulması üzerine, “Çare Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Onda sizden önce gelip geçenlerin ve sizden sonra geleceklerin haberleri vardır” dedikten sonra Kur’an’ın üstünlüklerini şöyle sıralamıştır: “O sağlam bir bağdır, hikmetli bir öğüttür; insanlar arasında doğabilecek anlaşmazlıklar için hükümler ihtiva etmektedir. O saçma sapan bir söz değil hak ile bâtılı ayıran ciddi bir kitaptır. Allah onu terk eden zorbaları perişan eder; hidayeti onun dışında arayanları sapıklığa düşürür. O sırât-ı müstakîmdir; ona uyanların arzuları haktan sapmaz, dilleri sürçmez. Âlimler ona doymaz. Onu reddedenlerin çok olması değerini eksiltmez; onun üstünlükleri bitmez. Onunla konuşan doğruyu konuşmuştur; onunla amel eden kazanmıştır; onunla hükmeden adaleti gerçekleştirmiştir; ona davet eden doğru yolu bulmuştur ” [6] der.
Müslümanlar için sırat-ı müstakimin Kur’an olmasında bir sorun yoktur, ama Kur’an’ın anlaşılmasında ve hayata yansıtılmasında ciddî sorunların bulunduğu da bir gerçektir. Bu sorunların başında da dinî anlayış ve yorumlarının din gibi algılanması ve İslâm’la özdeşleştirilmesi gelmektedir. Bundan daha da önemlisi bu sorunların gittikçe derinleşmesi, yaygınlaşması ve tefrikaya dönüşme potansiyeline sahip olmasıdır. Farklı din anlayışlarına ve yorumlarına sahip bazı kişilerin, dini kendileri gibi anlamayan ve yorumlamayanları “dindar” olarak görmemeleri, hatta “tekfir” etmeleri de bu sorunun ciddiyetini göstermektedir. Nitekim günümüzde İslâm’ın, “Kur’an’daki din”; “uydurulan din”; “uydurulmuş din”; “ısmarlanan din”; “hangi İslam” ve “gerçek İslam” şeklinde kategorize........
© Mir'at Haber
