Aydın Ünal: Beyaz Türk, kara Türk ve Kürt
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında “millet”, “milliyet”, “Osmanlı”, “ümmet” gibi kavramlar ve bu kavramların çerçevesi çok yoğun şekilde tartışılıyordu. Tartışma, yeni kurulan Cumhuriyet’e de miras kaldı. Hemen her tartışma gibi bu önemli tartışma da Çankaya sofrasında sabaha karşı alınan kararlarla alelacele bir çerçeveye kavuşturuldu, üzeri örtüldü, dosyalar kapatıldı ve yeniden tartışılması adeta yasaklandı.
Büyük Millet Meclisi’nin ilk oturumlarından birinde, 1 Mayıs 1920’de, Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey konuşmasında çokça “Türk” kelimesini kullanır. Sivas Mebusu Emir Paşa söz alır ve bu konuşmayı eleştirir: “Rica ederim sadece Türkler değil, Müslümanlar demek, hatta Osmanlılar demek kâfidir efendim. Bu vatanda Çerkez, Çeçen, Kürt, Laz ve daha bir takım İslam kabileleri vardır. Bunları hariçte bırakacak, tefrikaya sebep olacak söz söylemeyelim”. Tartışma uzayıp büyüyünce Mustafa Kemal söz alır: “Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim. Burada maksud olan ve Meclis-i Alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır.”
Bu kucaklayıcı tavır, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, Yusuf Akçura’nın, Yahudi bir hahamın oğlu olan Munis Tekinalp’in (Moiz Kohen) fikirleriyle ırkçı bir çerçeveye evrilir. Başlarda Ziya Gökalp de bu tartışmalarda etkili olsa da vefatıyla birlikte, “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak” kavramlarından “İslâmlaşmak” dışarda tutulmuştur.
Türkiye’de 7’den 70’e hemen herkes “laiklik” denilince “din işlerinin devlet işlerinden ayrılması” tanımını........
© Mir'at Haber
