VAHİY DİLİNİN ÜCRETİ OLMAZ
Vahyin son kitabı olan Kur’ân’ı okuyanlar şunu hemen göreceklerdir ki; vahyin dilini insanlığa ulaştırmakla yükümlü olan bütün peygamberlerin toplumlarına söylediği ortak bir cümle şudur: “Üstelik ben sizden bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez.”1 Bu ifadenin bir başka versiyonu da şöyledir: “Bu [mesaj] için sizden hiçbir karşılık istemiyorum; ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden değilim.”2 Anlaşılıyor ki Kur’ân, mânevî hizmet olayını ücretsiz/karşılıksız bir faaliyet olarak gören bir kitaptır. Bu nedenle vahyin tebliği adına yapılan bir hizmetten karşılık beklemeyi “Allah’ın âyetlerini basit bir ücret mukabili satmak”3 diye nitelendirir. Bunu yapanları da “insanlara doğruyu ve güzeli buyurup kendi benliklerinizi unutur musunuz?”4 şeklinde azarlar.
Vahyin dilini, insanları hakîkate davet etmek yerine kendi mezhep, meşrep, cemaat ve gruplarına davet olarak görenler ile bu hizmetten maddî ve mânevî menfaat, imkân beklentisi içinde bulunanlar tevhidin özünü hiç anlamamış olanlardır. Bir insanın ebedî kurtuluşuna, hidâyetine vesile olmak hiçbir dünyevî değerle ölçülemez. Zaten böyle bir hizmeti gerçekleştiren kişinin hakkını ödeyecek değer de insanlığın elinde yoktur. Bunun karşılığını –peygamberlerin de ifade ettiği gibi– ancak Allah ödeyecektir. Aslında sadece Allah’ın rızası için O’nun kullarına hizmet etmek “Allah’a borç vermek” demektir ve bu tavrın Kur’ân’daki adı “karz-ı hasen”dir: “Kimdir Allah’a güzel, bereketli bir borç verip onu kat kat fazlasıyla geri alacak olan? Böyle [yapan]lar değerli ve anlamlı bir mükâfat görecekler.”5 Âyetten anlaşılıyor ki; insanın hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca Allah rızası için yapabileceği her şey “karz-ı hasen” kavramı içerisine girmektedir.
Kur’ân, yalnızca karşılık beklemeden vahyin mesajına hizmet edenleri “doğruyu ve güzeli bulanlar” olarak göstermekte ve bizlerden bu insanlara uymamızı istemektedir: “Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.”6 Âyette Türkçe’ye “doğruyu ve güzeli bulmak” şeklinde çevrilen ifadenin orijinali “hidâyet” kelimesidir. Bu çerçeveden baktığımızda hidâyet üzere olmanın en belirgin göstergesi; ücret istememek olarak karşımıza çıkmaktadır. Aydınlık getiren ve bilgiyi taşıyan benlik, ücret istemez. Çünkü onun ücretini insanoğlu ödeyemez. Allah adeta bu insanların ödüllendirilmesinde yetkiyi kendi tekelinde tutmuştur. Hidâyet, Allah’ın yüce isimlerinden biri olan “Hâdî”ye dayanır. Hâdî, “Kullarına kendisini tanıma yollarını gösterip, onlara ulûhiyyet ve rubûbiyyetini tasdik ettiren; insanlara kurtuluş yolunu gösteren; her mahlûku, varlığını sürdürebilme yolunda gereken şeyleri yapmaya sevk eden” şeklinde açıklanmaktadır.
Kur’ân’a göre dini anlatmak için özel bir sınıf/grup yoktur. Kur’ân’ın oluşturmaya çalıştığı toplum yapısında, kadın-erkek her mü’min, Kur’ân’ı........
© Mir'at Haber
