ŞİRK’İ TANIMAK
Fiilleriyle birlikte Kur’ân’da yaklaşık 150 yerde geçen şirk, Allah’a yani tek olan Yaratıcı Kudret’e zâtında[1] ve tasarrufunda[2] ortak tanımaktır. Başka bir deyimle şirk; Ulûhiyyet’in özelliklerinden birini bir başkasına vermektir. Şirkin Kur’ân’da “fiil” hâlinde yer alması bu sapmanın süreklilik taşıyan bir faaliyet olmasından ötürüdür. Şirke bulaşmış olana da “müşrik” denir. Kur’ân’da bağışlanmayacak en büyük günah şirktir. Onun dışında kalan tüm günahları “Allah dilediği takdirde” affedecektir: “Allah, Kendisinden başka birine ilâhlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, [ama] dilediği kimsenin daha hafif günahlarını bağışlar. Çünkü Allah’ın yanısıra başkasına ilâhlık yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.”[3]
Şirk dışında kalan tüm günahların, Allah istediği takdirde affedilebileceğinin bildirilmesi, şirkten ve onun sonuçlarından kurtulmanın sadece tevhidi kabul ve ikrar ile mümkün olacağı anlamına gelmektedir. Şirk içinde bu âlemden ayrılanlar, Allah’ın affını bekleyemezler. Çünkü ilâhî af, varlık ve oluştaki Yaratıcı ilkenin bir eylemidir. O ilkeye inanmayanın, o eylemden bir şey beklememesi gerekir. Nitekim şirk içinde öbür âleme geçenlere orada, rahmet ve bağış dilediklerinde şöyle denilecektir: “Bir gün onların hepsini bir araya toplayacağız ve o zaman, Allah’tan başka şeylere ilâhlık yakıştıranlara: ‘Allah’ın ulûhiyyetine ortak olduklarını tahayyül ettiğiniz o varlıklar[4] neredeler şimdi?’ diye soracağız.”
Bundan doğal ve âdil bir sistem düşünülemez. Varlığını tek ve erişilmez saymadığı bir kudretten bir şey beklemek kimsenin hakkı değildir. Şirk, Yaratıcı’nın teklik ve eşsizliğini kabul etmemek veya kendini Yaratıcı’nın dengi/benzeri saymaktır. İşte Allah bunu bağışlamamaktadır. Allah’ı kabul edip yanlışlar/isyanlar sergileyenler ise varlığını kabul ettikleri rahmet kaynağına sığınabilirler. O, dilerse onları bağışlar, dilerse cezalandırır. Ama ebedî kurtuluşlarını engellemez.[5]
Kur’ân, şirkin çok büyük bir zulüm olduğunu söylemektedir.[6] Arap dilcileri zulmü, “bir şeyi kendine ait olan yerin dışına koyma; gerek eksiklik, gerek fazlalık, gerekse zaman ve yer bakımından saptırma” olarak tanımlamışlardır. Demek ki zulüm “yerli yerine koymamak, yer zaman, nicelik ve nitelik olarak yanlışlık ve sapkınlıkta bulunmak, akıntısındaki hakkı saptırmak, az olsun çok olsun o hakka tecâvüzde bulunmak” anlamlarına gelmektedir. İşte şirk de, Yaratıcı Kudret’in niteliklerini yaratılmışa vererek oluşun yolunu tıkamakta ve en büyük zulme neden olmaktadır. Görülüyor ki; Allah’ın bizden istediği kendisine şirksiz bir imanla teslim olmamızdır. Başka bir âyetin ifadesiyle “imanlarımıza zulmü bulaştırmamaktır”. Allah, bu inanç içerisinde olanları korkudan emin ve hidâyet üzere olanlar şeklinde tanıtmaktadır: “İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek[7] imanlarını karartmayanlar, işte onlardır güven içinde olacak olanlar, çünkü doğru yolu bulanlar onlardır!”[8]
İman, Kur’ân penceresinden bakıldığında temel ve terminolojik anlamıyla Allah’a inanmaktır. Kur’ân, ebedî kurtuluşu getiren ve insanı varlığın esasıyla birleştiren erdirici kuvvetten, temel çerçeve olarak bunu anlar. İman başlığı altında toplanan diğer kabuller yeterlilik şartından çok mükemmellik şartı diyebileceğimiz ayrıntılardır. Bu anlamda bir iman; insanı kopmaz, çürümez bir bağa kavuşturur ve boşluklara yuvarlanmasını önler. Ama klasik tebliğ dilinde imanın bu yeterlilik ve mükemmellik şartlarını göz önünde tutan bir yöntem uygulanmamıştır. Kur’ân’da iman konuları Allah’a iman, âhirete iman, resûllere, meleklere, kitaplara iman olarak belirlenmiştir.[9] Bazı hadislere dayanılarak iman şartları içine konmuş bulunan “kadere iman” Kur’ân’da yer almaz. Kur’ân’da kader kavramı, açık ve net bir biçimde varlık kanunları anlamına kullanılmıştır. Bu kavramın insanın fiilleri, irâdesi, özgürlüğü ve sorumluluğu ile doğrudan ilgisi yoktur.
Anlaşılıyor ki, iman sırrının ebedî kurtuluşla ilgisi yeni tebliğ dilinin önemli bir konusudur. Kur’ân, ebedî kurtuluş için yeterlilik şartı olarak aradığı imanın Allah’a ve âhirete iman olduğunu açıkça söylemekte ve kurtuluşun........
© Mir'at Haber
visit website