ALLAH’IN AZABI, KIYAMET VE BİLİNÇLİ TEBLİĞ
Dünya hayatının aldatıcı düzeni içinde insanın kendini güvende hissetmesi, çoğu zaman azabı ve kıyameti göz ardı etmesine yol açar. Yûsuf sûresi 107.-108. ayetler, bu gaflet perdesini yırtarak bizi hem yaklaşan hakikate hem de ona nasıl çağrıda bulunmamız gerektiğine davet ediyor. Zira basiretle yürütülmeyen her çağrı sonuçsuz kalabilir. Bu yazıda bir yandan insanın kayıtsız güven hissini sorgularken, diğer yandan iman ve davet sorumluluğunun bilgi, şuur ve nezaket temelinde nasıl inşa edilmesi gerektiğini ele alacağız. Şu soruların peşindeyiz: “Allah’ın azabından emin olabilir mi insan? Ve biz, çağrısını körü körüne değil, basiretle taşıyanlardan mıyız gerçekten?” Yûsuf sûresinin bu iki ayeti hem gafletten hem de bilinçsizlikten kurtulmanın yollarına işaret ediyor.
İlahi Azap ve Kıyamet Gerçeği
“O günde azâb onları hem üstlerinden hem ayakları altında bürüyecek.” (el-Ankebût 29/55) ayetine benzer şekilde betimsel bir tarzda ve özelde Mekkeli kâfirlerin genelde tüm inkârcıların gafletini kınama amaçlı bir soruyla şöyle buyurulmaktadır: “Onlar farkında olmadan Allah’ın azabından kaplayıcı bir felaket gelmesinden yahut kıyametin ansızın gelmesinden emin mi oldular?” (Yûsuf 12/107). Ayetteki “Allah’ın azabı”, kıtlık, savaş, ölüm, zelzele gibi dünyevî belalar olabilir. İnkârcıların azaptan ya da kıyametten “emin” olup olmadıklarının sorulması, tehdit ve azarlama ifadesidir. Yani onlara “Kendinizi bu ikisinden güvende hissediyorsanız yanılıyorsunuz.” denilmiş olur. Hz. Muhammed’in (s) ve Kur’an’ın gelişi ile........
© Mir'at Haber
