SADELİK İMANDANDIR DÜĞÜNLERİMİZİ HESABA ÇEKELİM
“Nikâh benim sünnetimdir. Kim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” (Buhârî, Nikâh, 1)
Evlilik; sadece sosyal bir kurum değil, aynı zamanda Allah’ın adıyla kurulan bir ibadet ocağıdır. Bu mukaddes başlangıcın israfla, gösterişle, borçla ve dünyevî hırslarla kirletilmesi; İslam’ın ruhuna aykırıdır.
Evliliğin ilanı olan nişan, nikâh ve düğünler… Bunlar sadece gelenek değil; gönülleri kaynaştıran rahmet köprüleridir.
Ama ya o köprüler yıkıldıysa?
Ya bu merasimler; israfın, edep ve hayasızlığın arenasına dönüştüyse?
O zaman ortada düğün falan değil, şeytanın karnavalı vardır!
Oysa bu merasimler; birlik ve beraberliğin pekiştiği, dostlukların tazelendiği, duaların semaya yükseldiği, rahmet ve bereketin indiği nadide anlardır.
Fakat bir şartla: İslam’ın âdâbına ve ölçüsüne sadık kalındığı sürece…
Zira bizim ölçümüz, her işimizde olduğu gibi, düğünlerimizde de insanların beğenisi değil, Allah’ın rızasıdır. Yoksa eğlence sanılan şey bir hezeyana, kutlama zannedilen şey bir isyana dönüşür.
Dinimiz, gözlerin harama kaymadığı, kulakların isyana açılmadığı, iffet ve hayânın korunduğu meşru dairelerde sevinçlerin paylaşmasına müsaade eder.
Ama…
Mahremiyetin çiğnendiği, kadınların yatak odası kıyafetleriyle mahrem yerlerini gözler önüne serip vitrine çıkardığı, alkolün servis edildiği, birbirine mahrem olmayan kadın ve erkeklerin dans edip halay çektiği eğlenceler; asla İslam’a ve Müslümanlara ait değildir.
Olsa olsa buralar; şeytanın cirit attığı, şehvetin alkışlandığı, hayânın infaz edildiği mekânlardır.
Evlilikte de, hayatın her alanında olduğu gibi, ölçümüz el âlem değil; Allah’a teslimiyet olmalıdır.
Zira ihtişamla, şatafatla, israfla temeli atılan yuvalar; ilk sarsıntıda çatırdar, ilk fırtınada yıkılır.
Ama ihlas ve takvâ ile inşa edilen yuvalar; fırtınaları aşar, zelzeleleri bile sükûnetle karşılar.
Çünkü Rabbine dayanan bir ev, yıkılmaz.
Bir zamanlar düğünlerimiz gösterişten uzak, sâde ve mütevazi idi.
Şimdi........
© Mir'at Haber
