BİZ İNSANIZ
Bugün günlerden Cuma. Bugün bir bildiri gibi bir köşe yazısı yayınlamak istedim.. Aslında belki de bu yazıya “Eyyühennas!” diye başlamam gerekirdi. Bu yazı aktüel gerçekliğin ötesinde bundan sonrası için yapmamız gerekenlerle ilgili bir yazıdır. Biz İnsanız. İnsanlık aleminin bir parçasıyız Biz parçaya değil, bütüne talip olmalıyız.. “Ben Kur’anın bendesiyim, malım, canım, sevdiklerim ona feda olsun. Ben rehberim olan Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum. Kim ki benden buna aykırı bir söz naklederse, ben o sözden de, o sözü söyleyenden de şikayetçiyim” diyen Mevlana’nın dediği gibi; “Gel! Ne olursan ol, gel, İster kafir, Mecusi, putperest olsan yine gel. Bu dergah umutsuzlar dergahı değil, bin kere tövbeni kırmış olsan yine gel”. Lakab’ın “Vahşi” olsa da gel! Tabi ki, şeytanın giydirdiği sırtındaki günah elbiselerini, verdiği ünvanlarını, onun mesajlarını taşıyan söz ve eylemlerini çıkart öyle gel.
Biz parçaya talip değil, bütüne talip olalım. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesi ile ayağa kalkalım. Birbirimizi dinlesek, anlasak, belki de, akıl, ilim, hikmet yolunda ilerlesek Nazım’ın dediği gibi bir çoğumuz “ayrı ayrı dillerde de olsa aynı şarkıyı söylediğimiz”in farkına varacağız. Bizim meclisimiz, birbirini bütünleyen 3 parçadan oluşmalı: Adalet, Barış, Hürriyet.. Adalet mülkün, yani sahip olduğumuz şeylerin temelidir. Adalet yoksa barış da yok ve olamaz. Adalet yoksa ve Çatışmazlık hali söz konusu ise, o teslimiyet’tir. O gerçek bir barış değil Pax Roma’dır. Adalet ve gerçek barış yoksa, hiçbir hürriyet güvende olmayacaktır. Adalet herkes için olmalı. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, Haklıdan yana haksıza karşı olmalıyız. Haksız babamız da olsa, haklı düşmanımız da olsa. Hak kesbi değil vehbidir. Atıfet-i İlahidir.
Barışın ilk adımı insanın aklı ile vijdanını barıştırmak olacaktır. Aklımız ve vijdanımız barışık değilse, insan insanla barış içinde olamaz. 3 adımda barışa ulaşmak için 3. Adım, insanların içinde yaşadığı tabiat ve fıtrat’la barışması gerekecektir. Ki bu 3 BARIŞ bizi ALLAH’la barışa götürecektir. Değilse insan ALLAH’la savaştadır. Allah’ın bir adı da BARIŞ’tır, Bu yolculuk Şeytanın şerrinden Barışa yolculuktur.
Herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, malları, canları ve namusları, akıl ve inançlarının güvende olduğu, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devletini esas alarak, bu çerçevede bütün insanların hayrına olmayan bir çözüm önerisini reddetmemiz gerekir.
Bizler tarihteki HILFULFUDUL (Erdemliler hareketi)nin bugünkü yaşayan temsilcileri olmalıyız.. “MEDİNE sözleşmesi” ve “Veda Haccı Hutbesi”nin özü olan “5 Temel Emniyet”in, şartsız, ama’sız, fakat’sız, pazarlıksız, karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek, birileri bizim hakkımızı korumasa bile, biz onların bu haklarını korumaya söz veren bir ahlak anlayışının savunucuları olacağız, ki bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler. Hz. Ömer’in “Kudüs beyannamesi” (Emanet altına alınan haklar sözleşmesi) ve “10 Emir”, bizim vazgeçilmezlerimizdir.
Kendi geleneğimizden yola çıkarsak biz, aramızda ortak bir kelimeye gelerek “AH-İ EVREN” (Evrensel kardeşlik) anlayışından yola çıkarak MÜDAFA-İ HUKUK anlayışı ile ve İlk insan ve son ata peygamber Hz. İbrahim’e gönderme yapan KUVVA-İ MİLLİYE’nin devamı olmalıyız..
Bu yolun yolcuları imanları ve/veya vijdanları gereği, bu yolculuğu “Allah’ın rızasının tecellisi”nin vesilesi” sayarlar. Bu değeri “yaratılış gayesi” olarak görürler ve bu maksatla TEARÜF ederler. Bu anlamda kendilerini yeryüzünden sorumlu,........
© Mir'at Haber
