KİMİ NİÇİN SEVMELİYİZ, KİME NEDEN BUĞZETMELİYİZ?
Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir gün Muaz b. Cebel’in elini tutarak ona, “Ey Muaz! Ben seni seviyorum” dedi. Muaz da “Ben de seni seviyorum, ey Allah’ın Resulü!” [1] diye karşılık verdi. Bunun ardından Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) ona şu tavsiyede bulundu: “Ey Muaz! Sana her namazın ardından şu duayı söylemeyi terk etmemeni tavsiye ediyorum: Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmekte bana yardım eyle!”. [2] Dinimiz İslam’da Allah’ı zikretmek, O’na şükretmek, O’nu sevmek, O’nun için sevmek ve O’nun için buğzetmek, kulluk vecibelerindendir. Yüce Allah için yapılan her şey ibadet hükmündedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir” [3] buyurmuştur.
Sosyal bir varlık olan insanda, sevmek, kızmak, buğzetmek ve ilgi duymak gibi manevi duygular vardır. Allah’a ve ahiret gününe inanmış, O’nun Resulüne tabi olmuş tüm insanlarda, Allah sevgisi ve Allah rızası her şeyin önünde olmalıdır. Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Allah için sevenin, Allah için buğzedenin, Allah için verenin ve Allah için menedenin imanı kemale erer, olgunlaşır” [4] buyurmuştur. Sevgide öncelik, elbette Yüce Allah’a ve O’nun Resulünedir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını/lezzetini alır: Allah ve Resulünü, herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek”. [5] Birbirini Allah için seven, bu sevgiyle buluşup bu sevgiyle ayrılanların, mahşer gününde Allah’ın özel konukları olarak arşın gölgesinde ağırlanacak yedi bahtiyar zümreden olacakları müjdelenmiştir. [6]
Allah ve Resulünü sevmek kuru bir iddiadan ibaret olmamalıdır. İmam Şafi’ye nispet edilen bir şiirde şöyle denilmektedir: “Allah’ı sevdiğini söylersin, O’na isyandan geri durmazsın. Böyle bir sevgi sahte olup gerçek olması muhaldir. Şayet sevginde samimi olsaydın, elbette O’na itaat ederdin. Zira seven kişi, sevdiğine itaat edendir.” [7] Allah’a ve Resulüne olan sevginin ispatı, Kuran ve Sünnete tabi olarak bir hayatı idame ettirmekle olur. Mümin kardeşini sevmek ise, onun iyi gününde/mutlu gününde yanında olmak, hayırlı işlerini tebrik etmek, kötü gününde yardıma muhtaç olduğunda onun yanında/yardımında olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav): “Müslümanların sıkıntılarıyla/dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir” [8] buyurmuştur. Bu hadis-i şerifi bir uyarı olarak kabul eden Müslüman toplumlar, tarihin akışında, din kardeşinin derdini, sıkıntısını önemsemiş, öncelemiş ve derdine çare olmanın gayretini göstermiştir. Bu bağlamda ecdadımız, mazlum ve mustazaflara, yardıma muhtaçlara desteğini sürdürmüş ve en güzel örnek olmuştur. Dünyanın farklı ülkelerinde nerede bir Osmanlı eseri varsa hiç şüphesiz ki o eser, “kardeşinin derdiyle dertlenmek” şuuruyla oraya kazandırılmış, derde derman, sıkıntıya çare olması amacıyla inşa edilmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. Kul; kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur” [9] buyurmuştur.
Müslümanın Müslümana olan sevgisi dünyalık işler/menfaatler için değil, sadece Allah için olmalıdır. İşte gerçek sevgi budur. Dünyalık amaç için birbirini sevenler, bahse konu amacın ortadan kalkmasıyla suni sevgi de ortadan kalkacaktır. Çoğu zaman çekişmeler, menfaatin ortadan kalkmasıyla başlar, en önemsiz sebeplerden dolayı bu tür dostluklar/sevgiler düşmanlığa dönüşür. Müslüman, Müslüman kardeşini sadece Allah için sevecek; derdiyle dertlenecek, mutlu olmasıyla sevinecektir. Bir sıkıntısı mı var, aç mı, hasta mı, araştıracak? Kimin neye gücü yetiyorsa o nispette mü’min kardeşinin yardımına koşacak, yanında olacaktır. Kimi malıyla/parasıyla, kimi beden gücüyle, kimi bilgisiyle, ilmiyle, kalemiyle, duasıyla, kimin gücü neye yetiyorsa kardeşlerinin derdiyle dertlenecek, sıkıntısını izale edecektir. Fert olarak, aile olarak, toplum, millet ve devlet olarak, kimin gücü neye ne kadar yetiyorsa o ölçüde Müslüman kardeşinin yanında olması gerekmektedir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), sevgi ile iman arasındaki ilişkiye şöyle dikkat çekmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde........© Mir'at Haber





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d