menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MÜSLÜMANCA DÜŞÜNMEK İÇİN TEORİK BİR ZEMİN… (2)

18 3
05.08.2025

Episteme/biliş süreci ve bilgi zemininde aklını kendisine gönderilmiş bilgiye göre çalıştırarak kendi istikametini bulması istenen insanın, ancak gönderilmiş bilgiyi, bilgiyi alan bir resul aracılığı ile öğrenmektedir. Nübüvvet, iki farklı kategorik ayrımı yine nübüvvet üzerinden orta bir noktada buluşturulan tecrübe ile vahyin insan zihnine indirilmesi ve bir bilgiye dönüşmesi sağlanmıştır. Burada bilginin kendisi kadar bilginin ifade ettiği alanlar ve bu alanların temel ilkeler üzerinden idrak edilmesi meselesi gündeme gelecektir. Dolayısıyla din/İslam Allah’a aidiyeti tartışılmaz oluşu kadar onun anlaşılması da ancak ilahi inayet üzere gerçekleşebilecektir. Nübüvvet ve onun uygulamalarının örneklik ve temsiliyet kesbetmesinin ardında yatan temel gerçeklik de budur. Din, akli bir zeminde kalarak yorumlanabilecek bir statüyü tanımaz ve taşımaz! Tabi ki gönderilmiş her ayet bu zeminde işleve sahip değildir. Ama anlaşılabilir olan ayetler aynı zamanda beşeri tecrübeye dâhil olmuş anlatıları içermektedir. Emir ve yasaklar ile gaybe dair yaklaşımlar ise kendiliğinden insan zihninin idrak edebileceği durumlar değillerdir.

Nübüvvet, insan ve Allah arasındaki irtibatın ve iletişimin olmazsa olmazı olarak öne çıkmaktadır. Gönderilmiş vahyin takva sahibi insanlar için bir hidayet/gösterici bir özellik taşıdığı vurgusu da gözlerden uzak tutulmamalıdır. Takva, kişinin iyiye yönelik eğiliminin yaşamda temel bir ilke olarak varlık kazanmasına matuf bir iradeye sahip olmanın kendisidir.

Epistemik zeminde ise; insan, vahyin bilgiye dönüşmesi için onun Elçi tarafından tecrübe ile kendisine öğretmesi ve onu örnek alarak uygulamaya dönük bir ilgiyi taşımasıdır. Yani iman amel bütünlüğünü idrak etmektir. O yüzden vahyin kendisi salt olarak bir bilgi düzlemine indirilmesi, onun elçi üzerinden insana açıklanması ve onun dili ve zihni üzerinden ona aktarılmasının sağlandığı gerçeğini dikkatten kaçırmamak elzemdir. Kuran bilgi olarak insana gönderilmesinde bir nüzul yaşamakta ve bu nüzul peygamberin olağanüstü halini yaşamasına vesile olarak bilgiye dönüşerek insana hitap etmektedir. O yüzden o anlama havidir. Anlam ise kişinin kendisini o şeye açık halde tutmasını zorunlu kılar. Yani vahyin anlaşılması, kişinin beşeri boyutunu bir tarafa bırakarak kendisine ne söylendiği konusunda bütün dikkatini vererek onu idrak etmeye yönelmesini zorunlu kılar. O yüzden o bilgi beşer havsalası içinde yeniden anlam kazandırılamaz! Yani beşeri hiçbir çaba din olarak inşa edilemez! Bu mesele müslümanca düşünmek için........

© Mir'at Haber