AKLI KARIŞIKLAR İÇİN KILAVUZ…
Suriye meselesi özelinde ve genel itibarı ile insanlarımız düşünce zemini diye kendilerine dayatılan algılara yenik düşerek düşünme zeminini kaybetmektedirler. Bunun sebebi ise ‘önbilgi’ dediğimiz varsayımların neye tekabül ettiğini bilmemeleri ve buna dayalı yaklaşımın bir eleştirisi yerine olduğu gibi kabulü üzerinden yapılan yorumların bir kritiğini yapamamalarıdır.
Dünya sisteminin değiştiği yıllardır söylenegelen bir olgudur. Soğuk savaş döneminin bittiğini ve ikili yapının tükendiğini neredeyse her kes ve kesim söylemektedir. Doksanlı yıllarda kalmış ön varsayımlar üzerinden hala yeni oluşan siyasal hareketlenmeleri okumak, ne olup bittiği konusunda cahil kalmaktan öte bir şeydir. Çünkü Malik B. Nebi’nin dediği gibi en tehlikeli şey; ‘sömürülmeye yatkın olma halidir’. Ve maalesef biz sömürülmeye yatkın olma halini sürdürdüğümüz sürece şeytan ve onun temsilcilerinin ekmeğine yağ sürmeye devam edeceğiz demektir.
İki binlerin başında Amerika ‘Tek Dünya Devleti’ tezini ortaya attı ve buna uygun siyasetler geliştirmeye çalıştı. Ama bunun böyle olmadığı açık bir şekilde belli olmaya başlamıştı. Son on yılın siyasal gelişmeleri bu tezi doğrulamaktadır. Asıl yapılan vurgu ise; ‘Çoklu Güç Denklemi’ döneminin başladığı tezidir. Bu teze göre Bölgesel Güçler, uluslar arası güç tanımını değişime uğrattığı gibi öyle her olayda elini kolunu sallayarak istediğini alma dönemini de bitirmiştir. Hala bazı görüntüler eskiden kalma olsa da yeni dönem bambaşka bir zemin üzerinden hayatiyetini sürdürmektedir. Ukrayna Rusya savaşı kadar İsrail terör devletinin Gazze katliamı ve ona direnen şanlı mücahitlerin direnişi de uluslar arası güç kavramını yerle yeksan etmektedir. Suriye ‘de meydana gelen halk hareketi ve oradaki müslüman güçlerin ayağa kalkarak Esad Rejimini yerle yeksan etmeleri de bu meselenin nereye tekabül ettiğini göstermektedir.
Direniş Ekseni adı altında bir Fars egemenliği arayışı ise Suriye örneğinde sona erdi. Buna yönelik tepkisel tavırlar ise işi daha da çıkmaza sürmekten öte bir işe yaramayacaktır. Türkiye her konuda olduğu gibi bu konuda da bölgesel çıkarları dikkate alan yaklaşımlar geliştirmeye devam etmektedir. Bölgesel çıkarların kendi çıkarları ile uyumunu gizlemeden bunu yapmaktadır. İran ise Bölgesel çıkarlar yerine kendi ulusal çıkarlarını öncelemekte bir beis görmemektedir. Suudi Arabistan ve Mısır ise ne yapacaklarına bir türlü karar veremeyen ve sürekli bir oraya bir buraya yalpalayan tutumlar sergilemektedir.........
© Mir'at Haber
