Kaotikleşen şehirler, yitik medeniyet
İstanbul, gittikçe kaotikleşen bir şehre dönüştü. Hayatı kolaylaştırmak adına yapılanlar estetik zevk ve incelikten azade, pratikte insanın ihtiyaçlarını bilmeden, masa başında alınan kararlar… İmza yetkisi kimin elindeyse ve ona göre çözüm neyse, ona teklif edilen kafasına yatarsa onun aldığı kararlara tabii olmak tüm şehrin kaderi haline geliyor. Hoş masa başındakilerin hayatı kolaylaştırmaktan çok “yaptım oldu işte” mantığına sahipler ya…
İşleyiş böyle olunca da ne hayat kolaylaşıyor ne de bir incelik görüyor gözümüz. Her yer delik deşik, her yer beton yığını, her yer irili ufaklı tabelalarla dolu… Bu kaostan uzaklaşmak için geçtiğimiz hafta yolculuğa çıkıyoruz. Çok uzağa değil, hemen yanı başımızdaki Yalova’ya çeviriyoruz rotamızı… Daha önce de defalarca gitmeme rağmen bu sefer İstanbul’a bu kadar yakın olmasına rağmen betonlaşmanın az olması hemen dikkatimi çekiyor.
Yazlıkçıların aksine bir dağ köyüne çeviriyoruz biz rotamızı… Yeşilin alabildiğince uzandığı, mavi ile yeşilin birbirine karıştığı ve kekik kokan dağlara doğru ilerliyoruz… Buralara kadar gelmişken teşkilat mensupları ile hasbihal etmeyi de unutmuyoruz. Hem arazinin durumunu konuşuyor, dertleşiyoruz hem de yeni rotalar öğreniyoruz. Çoğunluğun deniz tatili için tercih ettiği bu güzelim şehirde balıklı göllerin, şelalelerin, yaylaların olduğunu öğreniyoruz. Fakat sevinmek ne kelime, bir hüzün........
© Milli Gazete
