Meclis’te arif olmak veya bir gün sonraki arınç olmak
Yaşayanların hafızasına iz bırakan iki ihtilalin, 27 Mayıs ve 12 Eylül’ün ortak icraatlarından biri de Meclis’imizin Genel Kurul Salonuna değişim sağlamaları, yeni şekil vermeleridir.
Ocak 1961’de yeni binada faaliyete geçen yeni Meclis’imizin Genel Kurul salonundaki görüşme resimlerini gazetelerde görenlerin veya siyah-beyaz TRT TV’si ekranlarında seyredenlerin, o salondaki ihtişamı, bugün daha fazla özlediklerine inanıyorum.
O salon, partilerin ve sıralarda önlü arkalı oturan milletvekillerinin varlıklarındaki ağırlıkları güçlü bir görünümle yansıtırken, hatibe de, kayıtlara geçen tarihi cümlelerin sahibi gurur ve övüncünü veriyordu. Oturumu yöneten başkandan gayri müdahalecilerin varlığı, kürsünün ulaşılmazlığının ötesinde akıllara dahi düşmezdi.
1982’den sonra tek Meclis’li sisteme geçilince, TV kanallarının gülmeye ayarlanmış eğlence programlarının kayda alındığı çok seyircili salon görüntüsü yansıtıldı o genel kurul salonundan. Hatta T. Özal günlerinde bir kaç cılız itiraz da oldu; ithal edilen turuncu renkli ceylan koltuklara. Maksat, kürsüdeki hatibi sıfır havalı kılmak mı idi; bu renkli yeni dizayn ile sorusu ise, belki eski salonu özleyenlerin aklına düşmüştür.
Kürsüdeki konuşmacı, istedikleri gibi konuşmadığında yahut iktidar ittifakçılarını cevapsız bıraktığında, taraftarlarını ve oy güçlerini, Osmanlı’yı tokatıyla hatırlayanlar olarak devreye sokanların yüzyılında, yaşananları analiz etmek ve kayıtlara almak isteyenlerin önüne de Sayın Bülent Arınç düşer.
Bir gün sonraki gaz alıcı, yatıştırıcı, müsekkin insan Sayın Arınç, AKP’nin Süpermanı olarak yine yetişte imdatlarına.
Fakat önce “Bir gün sonraki” Sayın Arınç’ın, bu sıfatını tescillendirdiği “Bir gün sonraki” demeçlerinden birini hatırlamalıyız.
Sayın Arınç’ın 8 Ekim’de, HAMAS’ı, “Senin ne gücün var? Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz. Burada çıkarımız ne bizim?” gibi cümlelerle alelacele azarlamasını, o günlerde sıradan bir kurucu AKP’li söylemi gibi görenler, “Gemileri” öğrendiklerinde ancak anladılar, “Bir gün sonraki” dahili tatmine görevli olduğunu.
Aksa Tufanı’nın başladığı 7 Ekim’den önce ne kimse biliyordu, ne de kimsenin dikkatindeydi; uzun süre inkar edilen, sonra tevil edilen ve hatta ticari anlaşmamızdır diye öğünülen GEMİLERİ.
Sayın Arınç’ın “Bir gün sonraki” son demeci/tiviti iyi anlaşılsın arzumuzdandır bizim bu giriş yapmamız. Zira o hukuku ağlatan bir hukukçudur.
Olayın vehametini “üzüntü, endişe ve yakışmayan” kelimelerinin vurgusunda açıklarken, dünya parlamentolarını (belki de gezileri dolayısıyla) çok iyi bildiğinin öğretmenliğinde, oralarda görülebilir ve onlara yakışabilir kanaatini de serdetmesi, bilinçaltlarına yön verme girişimidir Sayın Arınç’ın.
Öğretici Sayın Arınç’ın üçe ayırdığı konuşmasının birinci bölümü, siyasi muhatapları konuşmacıya ve partisine yönelik. Bu yazımızda, bizim yorum bölgemizin dışındadır.
İkinci bölüm ise, haleflerinden sayacağımız, Meclis oturumunu yöneten partili arkadaşına adab-ı muaşeret kaideleri öğretmek demeyelim, ama ezberindeki iç tüzük maddelerini hatırlatmak üzerine kurulu.
Sayın Arınç’ın bu ikinci maddesini haber bültenlerinde duyan ve yan masada oturan kahvehane müdavimi bir emekli, “Bu dediklerin hazırlık olmadığında, senaryo olmadığında doğru olabilir” deyince, elimdeki çay bardağı düşeyazdı.
Sayın Arınç’ın bilgisi eksik ve danışmansız sandığı/saydığı Bekir Bozdağ’ın yönetimini bir hatalar manzumesi gibi göstermesi ve kürsüye hücumu “Doğru değil, ayıp ve tasvibi mümkün olmayan bir yaklaşım” tanımına sokarak........
© Milli Gazete
visit website