menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Köprüde havalanmak ya da geçmişimizle köprü kurmak

6 1
15.02.2025

“1948 yılına kadar ‘İsrail’ diye bir şey bilinmezdi.

Şu anda işgalcilerin nüfusu dokuz buçuk milyon civarında imiş.

Avrupa devletleri, Amerika ve İngiltere hem Siyonistleri ülkelerinden sürmek hem de Müslümanların başına bir bela sarmak için gemilerle getirip, Filistin sahillerine döküp kaçmışlar.

Onlar da deniz kenarına yakın evlerin sahiplerini öldürüp içine yerleşmişler.

Olmaz öyle şey demeyin, Gazze’yi işgallerinde, onları Filistin’e getirip damperli arabadan küllük döker gibi sahile Siyonistleri döküp kaçan devletler, şu iki sene içinde üç milyona yakın Gazzeli Müslümanların evlerinde otururken evlerini başlarına yıkan, on yedi bini çocuk olmak üzere elli bine yakın Müslüman öldüren ve hepsini sınıra kadar kovan, aç ve susuzluktan öldürmeye mahkûm eden Siyonistlerin arkasında yine aynı devletler var.

Ve şimdi de hepsini Gazze’den çıkarıp yerine başkalarını getireceğini

ABD Başkanı çok açık ifadelerle basının önünde dünyaya mafya lideri edasıyla kustu.”

Bugünkü nüfusumuzun beşte biri kadar T.C. vatandaşının yaşadığı 1941 yılında yayımlanan ve sayıları birden fazla olan mizah dergilerinden Akbaba’nın, yukarıya aldığımız Mahmut Toptaş yazısıyla alakalandıracağımız karikatürüne gözleriniz değmeden önce, mizah üstüne birkaç kelam etmek isteriz.

Mizah üretmek, karikatür çizmek, neden beş kat artanların gençliğinin sorunu değil, hevesi değil, işi değil?

Üniversite sayıları da çoğalmış, lakin kalemler azalmış. Telefonlar yapışmış ellere.

Batı’nın Yahudi kahramanlı fıkralarından adapte, zekası sınırlı Temel nükteleriyle oyalanarak kaybedilen nesillerden sonra dahi hâlâ yok; onlarca TV kanalında seyre tahammüllü bir mizah programı. Ne mukallitlerimiz var, ne de bir meddahımız.

Ekranlı medyamızda, yaşanılan günün kayda alındığı iki cümlelik esprileri dahi yazamıyorsa eli telefonlu çocuklarımız, Nasreddin Hoca’mızla övünmeye devam edeceğiz demektir.

Geçen haftaki “Alev Alatlı’yı anarken” başlıklı yazımızda geçen ve taraftarlarının övünç ve gururla paylaştıkları ve fakat bu ülkenin her hanesinde misafir uğurlanırken yaşanan bir davranışı, başka bir zamanda, başka bir siyasiye mal ederek anlatacağız. Zira dilimize gelen esprinin ağırlığının taşınmasını isteriz.

Diyelim ki merhum Ecevit Başbakan olduğu günlerde, konuğunu uğurlarken, ayakkabılarını ters çevirmiş ve bu hali olmaz ama solcu yazarlarca tevazu örneği gibi sunulmuş olsun.

İlk hareket merhum Rauf Tamer’den gelirdi. Şöyle bir cümle düşerdi Tercüman’daki köşesine.

Ayakkabıyı ters çevirdiğini yazıyorlar da, ülkeyi ters çevirmesi umurlarında değil.

1941 Nisan’ında 378’inci sayısına varmış 10 kuruş fiyatlı akbaba mizah mecmuasında yayımlanmış bu karikatür Orhan Ural imzalı.

Biri para sayarken, birinin denizi kirlettiği, birinin muhatabının isteksizliğine rağmen Tevrat okuduğu, aralarında “Punk” kafalıların da olduğu karikatür insanlarına baktıktan........

© Milli Gazete