İlişkilerin coğrafyasından artıklı siyasal resimleri
BİR TÜRKÜMÜZ VAR: ENİŞTE BANA ‘HİŞT’ DEDİ
Tarihin arşivinde yer alacak bir mizah dergimizin olmamasına çok hayıflandığımı okuyucularım bilir.
Mizah dergimizin, hiç olmazsa bir tanecik bile olmaması, mizahımızın olmadığına delalet etmez, ama mizahımızın izahını her fırsatta yazmaya çalışmamızın da bir acılığı var.
Şu iddia seslendirilebilir: Mevcut Cumhur İttifakı’nın medyası, okuyucularının paylaşımları da dahil edilerek, asrın mizah istihsali sayıldığından, eski Türkiye tipi fıkra, skeç, karikatür ve oyunlar yayımlayacak dergilere ihtiyaç kalmamıştır.
Ya da tarihin arka veya yan odasında (Kurullar üyesi ünlülerce) şöyle bir karar alınmış olabilir: Bir mizah dergimiz olursa ve çok okunursa, ki geçmişte tecrübesi vardır, kâğıt fabrikalarımızın satıldığını her sayısında hatırlatır...
Dememiz o ki, mizahımızı da onlar yapıyorlar. Bize de bu sayfalarda kayda almak düşüyor. Çünkü gelecek nesillere borcumuz var.
Onlar kim? Mesela biri paylaşılmış sosyal medya ortamında.
Milli Görüş’ün partisi hükümet olduğunda, ellerine tutuşturulan dövizlerle, pankartlarla her Cuma Beyazıd Camii önünde protestoya durdurulan ticari bir gazetenin manşetleri:
“Firavun Sisi’nin sonu geldi.”
“Sisi mi diyecek siniz?” sorusunun istihzasıyla yazılmış.
Ne öngörü, ne tahmin ama... O gün gazetelerine böyle başlık koyunlar, iddia ediyoruz ki, biraz hafıza gücü taşısaydılar, bugün “Firavun Sisi’miz sonunda geldi” yazarlardı aynı punto ve karakterlerle.
Hesaplarında iktidarın gıcırdayan somunlarını yağlamak olunca, şu cümleyi kurmuşlar:
“Sisi’den Türkiye’ye tam destek.”
Türkiye oyucularının bu ifşa görüntüleri üzerine iktidar oy’cularının, başımıza taş yağacak demesi boşuna değil. Derede taş bırakmamışlar, deve kuşlarına dahi isabet ettiremeseler de...
Sisi, birleştirici olmuş, Türkiye diyor; halbuki “Cumhur İttifakı’na tam destek” doğru ifade olurdu.
Firavun sıfatı verilmesinden, sonu geldi iddiasından sonra, Sisi, bugün bu manşeti atan gazeteye göre, teşekkür borcunu ödemeye çalışmış.
“Tam destek.”
Sisi’nin tam desteğine ihtiyaç duyulması ne haldir, sorusu da bizim aklımızda sıra beklemekte.
Darbe, darbeci deyince, 44’üncü yılını yaşadığımız 12 Eylül’ü anmasak olmaz. Geçmişte çok yazdığımız için bugün sadece AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, gazetemiz sitesinden okuduğum cümlesiyle yetineceğiz.
“12 Eylül Askeri Darbesi’ni 44 yıla rağmen unutmadık!”
Geçmişi bilmek, geçmişten ders almak aklı ve hafızası olan insanlardan isteniyorsa, bu girişten sonra biz de yakın tarihimizden günümüze yansıyan örnekleri hatırlatmayı vazife biliriz.
15 Temmuz’u Sayın Erdoğan’a haber veren ve muhalif sözcülerinin müstehzi demeçlerine malzeme yapılan bir “Enişte” varlığından herkes haberdar.
“Enişte”sini konuşan Sayın Erdoğan, devletimizin yetkililerinin ilki midir?
Hayır!
Atatürk’ün de bir eniştesi vardır.
“Makbule Hanım’ın eşi Mustafa Mecdi, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’la Ankara arasında gidip gelip haberleşme sağlamış. Fransız yazarı ve diplomatı Claude Farrer ile Atatürk’ün İzmit’te buluşmasını düzenlemiş, kaçak malzeme bulma işinde çalışmıştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra iş hayatına atılan Mustafa Mecdi’nin........
© Milli Gazete
visit website