menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Takdir ve Tekdir

19 0
01.06.2025

Pazarın en sonunda, birkaç kişi ayrı ayrı tezgâh açmışlardı.

Bahçelerinde yetiştirdikleri ürünleri, baharda dikilecek fideleri, ya da el yapımı erişte, tarhana, pekmez satmaktaydılar.

Tezgâhları tertemiz, özenli idi.

İçlerinden biri altmışlı yaşlarında, örtüsüne sıkıca bürünmüş, dudakları kıpır kıpır daima dua üzerineydi.

Bu hafta yüzü kıpkırmızı, hastaydı; “Neyin var?” dediğimde, tarikata girmiş genç eltisinin sözüne üzülmüş, “Kadınların çalışması gerekmemekte, pazara çıkıp satış yapman çok günah” demiş.

Bu durumdan kedere kapıldığını, gerçekten günah mı deyip çocukluğunu anlattı;

“Babam öldüğünde annem 27 yaşındaydı, iki ay sonra kardeşimi doğum yaptı. Biz beş kardeş, ağabeyim 10 yaşında, bense 8 yaşındaydım. Evin küçük annesi oldum, annem çalışmak zorundaydı, yoksul babamdan bir şey kalmamıştı. Yeni doğmuş bebek dâhil kardeşlerime ben bakmaktaydım. İneklerimiz vardı, onların ürünlerini annem yağ peynir yapar, pazara çıkar, satar evi geçindirirdi.

O pazara gittiğinde inekleri ben sağardım, temizliklerini yapar, ahırı süpürürdüm, bu yüzden okula günlerce gidemezdim. Okula gittiğimde de en arka sırada otururdum. Çünkü diğer çocukların üstleri başları düzgündü, güzel çanta ve pabuçları vardı. Benim önlüğümse, başka bir çocuğun eskisi idi, çantam yoktu, annemin elinde diktiği bir bez keseye kitaplarımı koymaktaydım. Ayakkabım yoktu, kara lastik giymekteydim. Bu yüzden en arkada saklanarak oturuyordum. Öğretmenim neden arkaya geçiyorsun dediğinde, diyemiyordum; kara lastiklerimden, ağarmış eski........

© Milli Gazete