Satırlar arasında
“Kurulduk çelik yay gibi
Akarız deli çay gibi
Buluttan çıkan ay gibi
Bir gün geri geleceğiz”
(Abdurrahim Karakoç)
***
· “Körle, gören, inanıp salih ameller işleyenlerle kötülük yapan bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz?” (Mü’minun/58)
· “Şüphesiz ki, Allah katında canlıların en şerlisi, ilâhî gerçekleri düşünüp anlamayan o sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfâl / 22)
· Hazret-i Ömer (R.A.) buyurur:
“Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin!.. Şüphesiz dünyada iken nefsini hesaba çeken kimse için kıyamet günündeki hesap hafif olacaktır.” (Tirmizî, Kıyamet, 25/2459; İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 27)
Pazar
Ekonomi ve Sosyal Çürüme
Ekonomik sistemlerin bireyler ve toplum üzerindeki etkileri, sosyal düzenin şekillenmesinde ve toplumsal çürümenin ortaya çıkmasında belirleyici bir rol oynar. Kapitalist sistemin gelişimi, gelir eşitsizliği, tüketim kültürü ve normatif çözülme gibi dinamikler, bireylerin topluma olan aidiyetini zayıflatmakta ve sosyal yapının dayanıklılığını sorgulanır hale getirmektedir. Erbakan Hoca, kapitalizmin temelinde yatan faiz düzeninin toplumsal çürümenin ana kaynağı olduğunu savunmuştur. Ona göre, faiz sistemi, toplumdaki gelir dağılımını bozarak zengin ile fakir arasındaki uçurumu artırır. Bu, sosyal adaleti zayıflatır ve toplumsal dayanışmayı yok eder. Millî Görüş’ün ekonomik modeli, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmayı, üretime dayalı bir ekonomik sistemi ve sosyal adaleti hedefler. Erbakan Hoca, üretimi merkeze alan bir ekonomi politikası ile toplumdaki ahlaki ve sosyal değerlerin korunabileceğini vurgulamıştır. Kapitalizmin bireysel kazanç ve tüketim odaklı yapısı, toplumsal çürümeye neden olurken, Millî Görüş’ün önerdiği “adil ekonomik düzen”, bireyleri ortak değerler etrafında birleştiren bir sistemi savunur.
Modern kapitalist sistemdeki tüketim kültürü de Erbakan Hoca’nın eleştirilerinin merkezinde yer alır. Tüketim odaklı yaşam tarzı, bireyleri maddi değerlere yönlendirerek manevi ve ahlaki bağların zayıflamasına yol açar. Millî Görüş, bu duruma karşı “önce ahlak ve maneviyat” ilkesini benimseyerek, ekonomik sistemin toplumdaki ahlaki değerleri aşındırmasını engellemek için manevi bir dirilişi savunur. Ekonomik eşitsizlik, toplumsal çürümenin temel nedenlerinden biridir. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, toplumsal sınıflar arasındaki uçurumu artırmakta ve sosyal dayanışmayı zayıflatmaktadır. Karl Marx’ın sınıf teorisi, üretim araçlarını elinde tutan burjuvazi ile emeğini satmak zorunda olan proletarya arasındaki çatışmaya işaret eder. Bu çatışma, toplumsal huzursuzluk ve çürüme süreçlerini tetikleyebilir.
Öte yandan, Pierre Bourdieu’nun sermaye türleri (ekonomik, sosyal ve kültürel) kavramı, eşitsizliğin farklı boyutlarını anlamak için önemli bir çerçeve sunar. Yalnızca ekonomik sermayenin değil, sosyal ve kültürel sermayenin dengesiz dağılımı da bireylerin topluma entegre olmasını zorlaştırır. Bu durum, sosyal bağların çözülmesine ve bireylerin toplumdan yabancılaşmasına yol açar.
Robert Merton’unanomi teorisi, toplumda başarıya ulaşma yollarının sınırlı olduğu durumlarda bireylerin meşru olmayan yollara (örneğin suç ve yozlaşma) başvurabileceğini belirtir. Ekonomik başarıya aşırı vurgu yapan kapitalist sistem, bireyleri etik değerlerden uzaklaştırarak toplumsal çürümeyi yaygınlaştırır. Bourdieu’nun sermaye teorisi açısından bakıldığında, Millî Görüş’ün ekonomik düzeni yalnızca ekonomik sermaye değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel sermayeyi de güçlendirmeyi hedefler. Erbakan Hoca, İslam’ın değerlerini temel alan bir ekonomik ve sosyal model ile toplumdaki dayanışmanın yeniden inşa edilebileceğini savunur.
Modern kapitalist sistem, tüketim kültürünü toplumun merkezine yerleştirerek bireylerin kimliklerini maddi değerlerle tanımlamalarına neden olmaktadır. Gramsci’nin kültürel hegemonya kavramı, ekonomik elitlerin, kültürel değerleri şekillendirerek bireyleri tüketim odaklı bir yaşam tarzına yönlendirdiğini vurgular. Tüketim kültürü, bireyleri toplumsal dayanışma yerine bireysel kazanca odaklanmaya iter ve bu da sosyal bağların........
© Milli Gazete
