Görünüyor
“Sabret, senin sabrın ancak Allah’ın yardımıyladır. Sakın onlara üzülme ve kurdukları tuzaklardan da endişe etme. Allah şüphesiz muttakiler ve muhsinlerle beraberdir.” (Nahl; 127-128)
“Bir ömür. /Sözde özgür…
Coşkudan uzak ve yavan
Gök yerine bir basık tavan,
Bunun farkına varılınca
Arkada tek geçit, bin menzil
Önümüzde yolun sonu görünür;
Bu da kuraldır.” (Hüsrev Hatemi)
Cumartesi
Ağır Zaman
“Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an.
Bozmadım!” (Özdemir Asaf)
Bu hafta boyunca sürekli zihnimde dönüp duran şey öğrenilmiş cehaletin her türlü cehaletten daha yakıcı ve yıkıcı olduğu gerçeğiydi. Rahmetli Cüceloğlu’ndan ögrendiğim ve birçok şeyi çok güzel açıklayan bu kavram şunu ifade ediyor: “Doğru bilinen yanlışların nesillere aktarılmasıyla oluşur. Tehlikelidir, çünkü gerçek doğruların/hakikatin öğrenilmesini engeller.” Öğrenilmiş cehalet, her yerden bizleri kuşatıyor. Öyle ki her türlü hareketimizi evirip çeviriyor ve hakikate ulaşmada bizleri mecalsiz bırakıyor. Bizi dar bir köşeye hapsederek bütün gardımızı düşürmemizi ve savunmasız bir şekilde gelen her turlu darbeyi kabullenmemizi sağlıyor. Yüz yüze kaldığımız her problemin çözümsüzlüğü bu cehaletin bir parçamız olarak bizi takip ediyor oluşundan kaynaklanıyor.
Tanımlamalarımızı, değerlendirmemizi her şeyimizi etkisi altına alan bu cehalet ile hep aynı fasit dairenin içerisinde debelenip duruyoruz. Ne zaman ivmelenecek bir imkân ortaya çıksa, anında o imkânı boğmak için bu cehalet karşımızda konuşlanıyor. Şehirliymiş gibi görünen ama köylülüğünü maskeleyen birçok kimse aslında yoluna bu cehaleti rehber edinerek devam ediyor. Ne yazık ki hakikati örtmede bu kimselerin oynadığı rol hiç de yadsınamayacak kadar büyük oluyor. Ya hakikatin bir bölümünü örterek ya da soru soruyormuş gibi yaparak bu örtme işlevini yerine getiriyorlar. Oysa hakikat açık ve net bir şeydir. O er ya da geç açığa çıkmak gibi bir karaktere sahiptir. Onun için hakikati örtme girişimleri sadece zamanı ağırlaştırır. Ama asla durdurmaz. Geç bırakır ama hakikati güçsüz bırakmaz.
Öğrenilmiş cehaletten, köylülükten korunmanın en belirgin yolu soru sormaktır. Sorular hakikatin gücünü ortaya çıkartır. Cehalet ise birbirinden tutarsız binlerce hikâye anlatır. Odağı yoktur, zamanı yoktur, kişiler siliktir. Yüzleşmeyi, ikna etmeyi değil mutlak bir onaylamayı emreder. Onun için sürekli çelişkiler üretir ve sürekli tüketir. İnsanı, zamanı, kavramları ve........
© Milli Gazete
visit website