Bir Madalyanın Gölgesinde Sporun Sessiz Yorgunluğu
Bazıları sporu bir gösteri sanır. Aslında o, sessiz bir yorgunluktur. Bir sporcunun nefesiyle başlar; tribünlerin alkışına, ekranların soğuk ışığına karışır. O nefes, her gün sabahın karanlığında atılan bir adımla, soğuk bir havada ısınmayan kaslarla, sponsorun logolu formasıyla değil, kendi kaderiyle yapılan bir anlaşmayla başlar. Spor, çoğu zaman, terin değil, inancın dayanıklılığıdır.
Spor izlemek, bir bakıma modern dünyanın vicdan tatmini. Birilerinin sınırları zorlamasını izleyerek kendi tembelliğimizle barışıyoruz. Ekranda dökülen ter, bize “çabalamanın hâlâ bir anlamı var” dedirtiyor. Oysa çoğu zaman biz, bir sporcunun ne kadar yalnız olduğunu unutuyoruz.
Yarış bittikten sonra herkesin çekildiği o soyunma odasında, bir kamera daha olsa da görsek: Dizine buz koyarken, sessizce “Acaba yeterli miydim?” diye soran yüzleri… Sporun tüketicisi olarak biz, kahraman yaratmayı seviyoruz. Ama kahramanlık, bu endüstride artık bir ürün kategorisi.
Forma satmak için, reklâm jingle’ında duygulanmak için. Bir sporcunun çocukluk hayali, bazen bir markanın pazarlama stratejisinin yan ürünü haline geliyor.
Endüstri dediğin aslında“terin, mücadelenin ”finansallaşması demektir. Spor artık sadece fiziksel bir mücadele değil; bir ekonominin, bir medyanın, bir siyasetin sahası. Sponsorlar, menajerler, medya danışmanları, performans analistleri… Sporcunun çevresinde dönen koca bir endüstri, her saniyeyi ölçüyor, her duyguyu fiyatlıyor.
Bir madalya umudu, bazen bir ülkenin milli........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon
Constantin Von Hoffmeister
Mark Travers Ph.d