Kıbrıs’ta müzakereler dönemi
Kıbrıs meselesinin halli için ilk toplumlararası görüşme 1968 Haziran’ında Beyrut’ta başlamış, bir hafta sonra görüşmeler Lefkoşa’ye taşınmıştı.
Toplantıya Türk tarafı adına 4 yıllık sürgünden dönen Cemaat Meclisi başkanı Rauf Denktaş katılmıştı.
Rum tarafını da Temsilciler Meclisi başkanı sıfatıyla Glafkos Klerides temsil ediyordu.
Bu toplantılar 20.9.1971’de son bulmuştur.
Birleşmiş Milletler’in çabaları sonucunda beşli toplantılara başlanıldı. Bu toplantılar da 2.4.2974 tarihinde son buldu.
6 yıl süren bu toplantılardan da sonuç alınamamıştı.
Daha önce de, Kıbrıs adası için 1947’den itibaren çeşitli planlar hazırlamıştır:
1947’de Lord Winster planı,
1948’de Jackson planı,
Eylül 1955’de 1. Mac Millan planı,
Kasım ve Ocak 1955’de 1. ve 2. Harding planları,
1956’da Rad Cliffe planı,
1958’de 2. Mac Millan ve Spaak planı vs.
Aradan yıllar geçti. Aralık 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın çağrısı ile yeniden müzakereler New York’ta başlamış, Cenevre’de devam etmiştir.
Kofi Annan, Kasım 2000 tarihinde 5. tur sonucunda resmi olmayan bir belgeyi taraflara sunmuş, bu belgede tek ve bölünmez bir devlet hedeflenmiştir.
Bu devletin tek uluslar arası bir kimliği ve vatandaşlığı olacaktır.
Siyasal eşitliğin, sayısal eşitlik anlamına gelmediğini vurguluyordu.
Diğer yandan önemli bir toprak parçasının Rum tarafına verilmesini ve Rum göçmenlerin kuzeydeki evlerine dönmesini hedefliyordu.
ANNAN PLANI NEDİR?
Annan Planı hakkında aklıselim yazar ve çizerler yanında, milli menfaati ön planda tutan akademisyenler de önemli açıklamalarda bulunmuşlardır.
Düşünceleri ve analizleri Annan Planı’nın tuzaklarını gözler önüne sermiş ve milli menfaatin istikametini tayin etmiştir.
Milletimizin ufkunu genişletmiş ve doğruyu görmelerini sağlamıştır.
Annan Planı’nın önemli ayrıntıları vardır.
Bu plan herkesin bildiği gibi, İngiliz Yahudisi Lord Haney tarafından tasarlanmış ve İsviçre hukukçuları tarafından da kaleme alınmıştır.
Bu plan, son derece ağdalı bir İngilizce ve o derece de ağır bir hukuk üslubu ile kaleme alınmış bir tekliftir.
Annan Planı’na karşı şu andaki hükümet mensupları başka modeller aramaya koyulmuştur.
Önce Belçika modelini gündeme taşımış,
Ne var ki bu modelin Kıbrıs’ın mevcut şartlarına uymadığı anlaşılınca, İsviçre kanton modelini gündeme getirmişlerdir.
Türk yetkilileri muhtevasızlık sebebiyle diplomatik incelikleri dikkate almadan konuştukları için defalarca refüze edilmişlerdir.
Konuşmaları ile Kıbrıs’ın aleyhine olabilecek zararlı bir durumu meydana getirdiklerinin farkında bile değillerdir.
Annan Planı’nın yüzeysel ifadelerine kanıp, iyi sonuçlar alınabileceği düşüncesi ile planın kabul edilmesi noktasında merhum Rauf Denktaş devre dışına itilmiştir.
Planın Kıbrıs’ta kabul edilmesi, böylece Avrupa Birliği’ne girmenin daha kolay olabileceği düşüncesi, toy politikacıların işi olabilir.
Dış politikada başarı,
Derin kültüre ihtiyaç gösterir.
Tecrübe,
Lisan hakimiyeti
Ve en azından 200 senelik Türk siyasi tarihinin,
Ayrıca 150 senelik dünya siyasi tarihinin bilinmesini gerektirir.
Hemen belirtelim ki;
Annan Planı olarak dillendirilen bu çalışma, hazırlayanlar tarafından plan olarak isimlendirilmektedir.
Oysa Birleşmiş Milletler’in herhangi bir ülkeye, herhangi bir planı öyle veya böyle empoze etme hakkı yoktur.
Onun için bu plana, plan değil, bir nevi Kofi Annan’ın dokümanı denebilir.
Bu dokümanla;
Yıllarca elde edilemeyen sonuçları yumuşak bir vuruşla ve belli etmeden elde etmek amaçlanmaktadır.
Yani, 1960 Londra-Zürih Antlaşması sonunda kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hala yaşadığı, uluslar arası bir antlaşma ile belgelenmek istenmiştir.
Oysa;
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile eski cumhuriyetin devrildiği bilindiği ve Kıbrıs iki bölgeye ayrıldığı halde, bu dokümanla fiili durum göz ardı edilmek istenmiştir.
Onun içindir ki, planda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adından, sanından, bağımsızlığından hiç bahsedilmemektedir.
Türk tarafı için sadece parça devlet anlamına gelen bir ifade kullanılmakta, kurucu devlet ifadesi yerine ortaklık ifadesine yer verilmektedir.
Annan Planı kabul edildiği takdirde
(-ki referandum Türk tarafınca kabul edilmiş, Allah’tan Rum tarafınca kabul edilmemiştir),
Avrupa Birliği bir taşla üç kuşu birden vuracaktı.
Kıbrıs’ı bir bütün olarak problemsiz bir şekilde AB’ye dahil edecekti.
KKTC’nin başvurusu olmadan, hukuki boşluğa rağmen, sanki Türk tarafı da müracaat etmiş gibi, işleme tabi tutacaktı.
Böylece AB son derece güçlenecekti.
Bu plan kabul edilse idi:
- 1960 Anayasası’nca tanınan garantör devlet olma hakkımızı da kaybetmiş olacaktık.
- Eşit güç olma iddiası ortadan kalkmış olacak, ortak kurucu devlet statüsü ebediyen son bulacaktı.
- Kurucu devlet yerine parça devlet düşüncesi ikame edilecekti.
- Yetki paylaşımı son derece adaletsiz bir noktaya gelecekti.
- Türklerin elinde bulunan toprakların 1/5’i Rumlara terk edilecekti.
- Kuzey Kıbrıs’a yerleşen göçmenler de geri gönderilecekti.
- Boşalan yerlere de Rumlar gönderilecekti.
Netice olarak;
İki barış harekâtı ile Kıbrıs’ta elde edilen her şey kaybedilecek ve yenilgiye uğrayan Rumların arzuları yerine getirilmiş olacaktı.
Böylece, tek hedef olan ENOSİS, AB genişleme operasyonu içinde gerçekleşmiş olacaktı.
Bir bütünlük içinde ve tarihi olaylar incelenmeden, bu plan, en iyi plan olarak algılanmamalıdır.
Kıbrıs meselesini AB meselesi ile entegre etmek son derece yanlıştır.
Buna rağmen,
AB adına hükümranlığı dahi devretmenin günah olmadığını,
Ayıp olmadığını,
Çirkin olmadığını
Söyleyebilen bir iktidarın,
Kıbrıs gibi milli bir davanın cömertçe takdiminde beis görmemesi son derece normaldir.
Annan Planı’nın inceliklerini anlamadan, Belçika modeli ve İsviçre Kanton Modeli gibi lüzumsuz, mantıksız sözlerle Türkiye’nin önünü tıkamak, pazarlık gücünü sıkıntıya sokmak, akıl kârı değildir.
KIBRIS’TA SON DÖNEM MÜZAKERELERİ
Annan Planı’nın referanduma sunulup, akamete uğramasından sonra, yapılan seçimler sonrası Kıbrıs’ta iktidarlar değişti.
Önce Denktaş politikalarına muhalif olan Mehmet Ali Talat, daha sonra da Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs politikasına ters bir politika üretmeye çalışan Mustafa Akıncı işbaşına geldi.
Merhum Denktaş ve Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs politikaları netti. Bağımsız KKTC’yi devam ettirmek için, bu konuda her türlü pazarlık konularına kapalı durmaktı.
Onun için Kıbrıs müzakere taleplerine karşı bu iki lider soğuk durmuş ve emperyalist ülkelerin dalaverelerine aldırış etmemiştir.
Zira batı dün olduğu gibi, bugün de Yunan – Rum yanlısı tutumunu devam ettirmekte, Yunanistan ve Kıbrıs problemlerinin çözümünde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden sürekli taviz istemektedirler.
Geçmişte;
Lord George; “Niyetim Kıbrıs’ı Yunanistan’a vermektir.”
Clemanceau; “Unutmayınız ki Berlin Anlaşması’na göre Kıbrıs için benden izin almanız gerekmektedir.”
Başkan Wilson; “Yunanistan’a bu hediyeyi verebilirsiniz ve değerli bir iş yapmış olursunuz.”
Roosevelt; “Kıbrıs Yunanistan’a........
© Milli Gazete
visit website