Nazif Gürdoğan
20 Ağustos’ta emanetini sahibine teslim eden ve “Ersin” adı öne çıkan, artık “merhum” sıfatıyla da anılanı, ’60’lı yılların sonlarında Nazif Gürdoğan olarak tanımıştık. Ankara’yı ve hukuk öğrenimini tercih etmemde Nuri Pakdil’in telkini ve tavsiyesi etkili olmuştu. Bunun nedeni, “Edebiyat” adı verilerek başlatılacak olan adımdı. O adımın izafe ettiği, işaret verdiği hedef zamanla daha belirgin hale dönüşecekti. İşte böyle bir süreçte ve giderek somutlaşan ortamda Nazif Gürdoğan ile karşılaşmıştık, ama dostluk evresi daha sonra başlayacaktı. “Nazif” olarak tanışıklığa, “Ersin”i, daha sonraları yazılarına ekleyerek tamamlayacaktır. Fakat zihnimde daima “Nazif” adı yerini koruyacaktır. Onun için başlıkta “Nazif Gürdoğan”ı yeğledim, ama bu “Ersin”i de içkindir.
İlk olarak nerede ve ne zaman karşılaşıp tanıştığımızı tam olarak çıkaramasam da, karineyle o zaman DPT’de çalışan Nuri Pakdil aracılığıyla olduğunu sanıyorum. Bir ihtimal de, belli zamanlarda Ankara’ya geldiğinde, mutlaka kısa süreçte belirlenen bir mekânda, özel bir şekilde çağrılanların toplantısında da tanışmış olabiliriz, ama bu zayıf bir ihtimal gibi gözüküyor. Diğer zamanlarda çoğunlukla, mesai bitimleri sonrası toplantılarımız ya rahmetli Musa Çağıl’ın İzmir Caddesi’nde Turtes (adı buydu sanırım) pasajındaki o küçücük yerinde ya da oradaki kahvelerden birinde olurdu. Akay yokuşundaki Edebiyat’ın yeri, genel olarak değil, özel nitelikteki toplanmalar ve ziyaretlerle sınırlıydı.
’60 İhtilali ve ’61 Anayasası, Cumhuriyet döneminin farklı bir evresini........
© Milli Gazete
visit website