Recai Kutan da arkadaşlarıyla harekete katılıyor
Mehmet Recai Kutan’ın kader arkadaşları Fehim Adak, Abdurahman Ünsal, Ömer Naim Barın, Korkut Özal, İsmet Ağan ve Mehmet Helvacı günü gelince bu kutlu harekâtın birer tohumu olacaklardı. Bu tohumlar Malatya’dan, Adıyaman’dan, Konya’dan, Urfa’dan, Mardin’den, Kars’tan, Diyarbakır’dan, İstanbul’dan ve de yurdun her tarafında toprağa düşen ilkler olacaklardı. Bu tohumlar fikrin ormanı olup; Anadolu siyasetinin temel kadrosunu oluşturacaklardı. Urfa’dan Mustafa Yazgan, Kilis’ten Bahri Zengin, Gaziantep’ten Kahraman Emmioğlu, Konya’dan Şener Battal, Kars’tan Abdülkerim Doğru, Malatya’dan Oğuzhan Asiltürk ve Mehmet Recai Kutan gibi mühendis ağırlıklı kadrolardı bunlar.
Necmettin Erbakan’ın siyaset çağrısına ses vererek ve onun bu davetine koşarak gelen bu kadrolar o mevsimi bekliyorlardı şimdiye dek. Kurak topraklarda Muhammedi güller açacaktı yeniden bu hareketle. Nemrut’un ateşini gülistana çeviren İbrahimler gelecekti yeniden.
HALKINA BENZEYEN DEVLET GÖREVLİLERİ
Bu mühendisler Diyarbakır’ın sosyal yapısından eğitimine, yollarından suyuna, kültürel yapısından, dini hayatına kadar her şeyine katkıda bulunuyorlardı. İlk kez tayin olmuş devlet memurları bu gencecik mühendisler; Diyarbakır’ın Ulu Camii avlusunda halkla birlikte Cuma namazını eda edeceklerdi. Diyarbakır için alışık olunmadık bir manzara idi bu. Çünkü devlet memurları genelde asık süratli, gülmez ve cami yolunu bilmez kimseler olurlarda genelde. İşte dindar şehir Diyarbakır için bugün; bu hareket bir devrimdi. Bir inkılaptı. Seküler eğitimden nasıl olmuştu da böyle dindar bir damar çıkmıştı? Diyarbakır’ın dindar halkı; Ulu Camii avlusunda kendilerinden olan ve bu alınları secdeye değen insanlara hayran kalmışlardı. Onları kendilerinden saymışlardı. Onları bağırlarına basarak, onlara dört elle sarılarak gönüllerini açmıştılar. Hatta Mehmet Recai Kutan o zaman Diyarbakırlılar nezdinde “Hacı Recai” olarak biliniyordu. Hacı Mehmet Recai Kutan olarak tanınıyordu halk arasında.
Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nin gayretli ve dirayetli öğretmeni Ali Nar hoca, Mehmet Recai Kutan’dan; okulun boş geçen fen derslerine katkıda bulunmalarını ister. Mehmet Recai Kutan, Fehim Adak ve Abdurrahman Ünsal da bu boş geçen derslere girmeyi memnuniyetle kabul ederler. Onlar öğrendiklerini ve bildiklerini o genç dimağlara aktarmaya can atıyorlardı. Boş geçen bu derslere de girmeyi kendilerine bir görev saymışlardı o gün. Diyarbakır’ın talihli İmam - Hatip Okulu öğrencileri de bayram etmişlerdi.
Mehmet Recai Kutan “Tam iki yıl öğretmenlik yaptım Diyarbakır İmam Hatip Okulunda. Hayatımda asla unutamadığım anılarımdan biri de bu öğretmenliğimdir.” der iftihar ederek. Ve devamla “Bugün birçok yerde yürürken, yolda önüm kesilerek, elimi öpmeye çalışanlar işte o dönemin çalışkan Diyarbakırlı İmam Hatip Okulu öğrencileridir!” der. Öğretmenlik kutsal bir meslektir onun nezdinde. Recai Kutan bir öğretmen çocuğu olarak öğrencilerinin bu kadirşinas hareketlerini zikrederken şimdi bile hala mest olur geçer kendinden.
RECAİ KUTAN’IN GÖZLERİNİ IŞILDATAN O ANI
Urfalı olmam hasebiyle şu olayı da beni her gördüğünde hararetli hararetli anlatır. Recai Kutan ağabeyden her dinlediğimde bu hadiseyi; ona yeniden keyiflenir ve haz alır, onu zevkle dinlerdim.
Mehmet Recai Kutan Ağabey “Biz, 1954 yılında ilk temiz içme suyunu Urfa’nın Harran Ovasında Şuvat (Çolpan) köyünde çıkardık. Şuvat köylüleri bayram ettiler. Artezyen kuyularından fışkıran suyu görünce; süt emmek için beride süt bekleyen kuzuların sevinci gibi köylülerin o sevinmelerini asla unutmadım. Zılgıt sesleriyle sevinçleri yeri göğü inletiyordu suyu gördüklerinde.” der ve bunu anlatınca da her zaman gözlerinin içi gülerdi onun. Bu olayı her Urfa’ya gelişlerinde anlatır dururdu bizlere. Onu dinleyen bizlerin de gözleri fal taşı gibi açılırdı. Harran’da suya hasret insanların bu hasretini gidermek ne demektir ben bilirim. Susuz Urfa’nın içme suyunu Belediye başkanıyken getirdiğimde insanların o sevincini asla unutmadım. Bunu bilenler beri gelsin.
SUYA GERDANLIK TAKAN YİĞİT: RECAİ KUTAN
O, Anadolu’nun her akan çayından derelerine, ırmaklarından, tüm nehirlerinin önlerinde gölet ve barajlar yapmayı tahayyül eden bir genç mühendistir. O, Keban’ından, Atatürk Barajına ve hatta daha nice barajlara suya gerdanlık takan yiğit bir insandır.
O, Harran Ovasının, “Seraplar Ovası” olduğu demde, şerha şerha yarılan o toprağı, hiç üşenmeden ufacık adımlarıyla günlerce adımlayan ve orada yaşayan insanların o çatlayan dudaklarına su bulmak için sondaj makinalarının başında uzun yaz geceleri, sabahlara kadar uykusuz kalandır.
O, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne kayıt olmak için Malatya’dan 17 yaşında ayrılırken; denizi ömründe ilk kez görmüştür İstanbul’da. O, denizi görür görmez de aşık olmuştur ona. O, Anadolu’nun başıboş akan nehirlerine gem vurarak; onları denize çeviren bir adam olarak anılacaktır Anadolu’nun her tarafında. O, uyurken bile uykusunda su ile ilgili rüyalar gören Mehmet Recai Kutan’dır. O, Harran ovasını karış karış, avucunun içi gibi bilen, Hazreti Adem’den günümüze dek insanlığı doyuran bakir o verimli ovayı yeniden ihya için gecesini gündüzüne katan idealist mühendislerdendir.
Seneler sonra Urfa’nın,........
© Milli Gazete
visit website