Orucu Anlamak
Oruç tutmak İslâm’ın beş temel esasından birisini teşkîl eder. Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. Efendimiz Sallâllahu Aleyhi ve Sellem hayat-ı şahânelerinde dokuz Ramazan orucu tutmuştur. [1] Orucun farz kılınışına dâir Rabbimiz mukaddes kitabı Kur’ân-ı Hakîm’de şöyle buyurur: Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız/takva sahibi olmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.[2] İbn-i Kesîr (r.aleyh) âyet-i kerîmenin tefsirinde şöyle der: Muaz, İbni Mesud, İbni Abbas, Ata', Katade ve Dahhak B. Müzahim'den rivayet edilir ki, İslam’ın başında oruç bizden önceki ümmetlerde olduğu gibi her ay üç gün tutulurdu. Bu, Nuh'un zamanından Allah'ın Ramazan orucunu tutmakla bunu nesih etmesine kadar meşru olan şeydi.[3] Yani anlaşılan şey şu ki insanlığın oruçla olan münasebeti bir hayli kadim sürece uzanmaktadır. Zaten İslam’ın emir ve nehiy sadedinde bildirdiği hususlara baktığımız zaman birçoğunun insanın değişmez olan, zaman, mekan, dil, renk vs. farklılıkların etki alanına girmeyen yönüne hitap ettiğini görürüz.
Orucun elbette birçok hikmeti vardır. Ama bu hikmetlerin başında önceki ümmetlere farz kılındığı gibi bize de farz kılındığını belirten âyet-i kerîmede karşımıza çıkan ‘’Allah’a karşı gelmekten sakınmanız/takva sahibi olmanız için’’ ifadesi gelmektedir. Demek ki oruç takvaya bir köprü teşkîl etmeli, sahibini dini yaşayışında muttaki olmaya sevk etmelidir. Peki takva nedir? Nasıl takva sahibi olabiliriz? Sahabe-i Kirâm takvayı nasıl anlamıştı? Bu........
© Milli Gazete
visit website