İslam Ümmeti’nin Ayırıcı Vasfı: Vasat Ümmet
İslâm, zerreden küreye, madde ve ruh cephesinde, bütün iş ve oluşlarda dengeyi öngören ve emreden bir dindir. Bu dine muhatap olan insanın ruh ve beden bütünlüğü zarar görmeden bir hayat nizamı olarak ondan istifade etmesi bunun en büyük delilidir. Her müslümanın günde beş vakit namazda tilavet ettiği Fâtiha Sûresi’nde ‘’kendisine gazap edilen’’ ve ‘’dalâlete düşen’’ iki kavimden Allah Teala’ya sığınması abes değildir. İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde ve Tirmizî'nin de el Câmiu's-Sahîh'inde belirttikleri bir görüş vardır. Bu iki güzide muhaddise göre anılan âyetteki ilahi gazaba uğramışlardan maksat Yahudiler; dalâlete (sapıklığa) düşenlerden maksat da Hristiyanlardır.[1] Bu iki kavmin her ikisi de itidali kaybedip ifrat ve tefrite sürüklenmiştir. Zaten günümüzde de var olan ideolojiler, inançlar ya Hristiyanlık tabiatlıdır ya da Yahudilik. Dolayısıyla Fâtiha Sûresi’ndeki bu sığınışımız aslında tüm dalâlet fırkalarından Allah Teala’ya sığınmak, O’ndan bizi istikamete ve itidale hidayet etmesini istemek anlamına geliyor.
Cenâb-ı Hakk âyet-i kerîme’de biz İslam ümmetini şu şekilde nitelendiriyor: ‘’ Böylece, sizler insanlara birer şahit olasınız ve Peygamber de size bir şahit olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık.’’[2] Orta bir ümmet olmak…Peki nedir bu kavramın sınırları, nasıl anlamalıyız ‘’orta ümmet’’ olmayı. Büyük müfessirlerimizin tahlilleriyle bunu ortaya koymaya çalışalım. Ebu’s-Suûd (r.aleyh) ‘’vasat’’ kelimesini tahlil ederek şöyle der: ‘’Vasat, lügatte dairenin merkezi gibi, bütün çevreye aynı uzaklıkta bulunan orta noktaya denir. Sonra mecazî anlamda beşerî güzel hasletler için kullanılmıştır. Bu âyette de mecazî olarak, beşerî güzel hasletler anlamında kullanılmıştır. Çünkü İslâm ümmeti sahip olduğu güzel hasletleriyle iki kötü arasında, yani ifrat ile tefritin ortasında bulunmaktadır. Meselâ: fuhuş ile cinsellikten........
© Milli Gazete
visit website