“Saf”taki yerimizi tutmak
Namaz kılarken imam efendinin “saflarınızı sık ve düzgün tutunuz!” sözünü pek çok kez duymuşsunuzdur. Bu cümleyle birlikte her birimiz gayri ihtiyari hemen ayaklarımıza bakarız; sağımızda ve solumuzda duran kişilerle aynı hizada olup olmadığımızı kontrol ederiz. Kendimize çekidüzen veririz. Bunun nedeni, saf kelimesinin aynı hizada olmak manasını taşımasıdır.
Saf kelimesinin kökü olan ṣ-f-f, yan yana duran iki şeyin aynı hizada olması demektir. Kelimenin kökenini anlamak için bir an uçsuz bucaksız bir arazide olduğunuzu tahayyül edin. Başınızı yukarıya kaldırdığınızda kanatlarını çırpmadan boşlukta süzülen şahini göreceksiniz. İşte şahin, iki kanadını çırpmadan onları aynı hizada tutarak ṣaff olmuş; ṣaff düzenine geçmiştir. Bundan dolayı aynı hizada duran düz araziye ve evin odalarının açıldığı aynı hizadaki düz ve geniş hole ṣuffe denmiştir. Suffe, Türkçede sofaya dönüşmüş ve İslam mimarisinde yerini almıştır (el-Feyyūmī, el-Miṣbāḥu’l-munīr, I, 343). Namaz kılanlar aynı safta dururken mücahitler, sıra sıra saflar halinde düşmana taarruz ederler (eṣ-Ṣaff 61/4).
Safta olmak, emre amade olmaktır
Saf, aynı hizada durmaktır; çizgiyi bozmamaktır. Aynı safta duran varlıklar, insan olabileceği gibi hayvanlar, bitkiler ve melekler de olabilir. Mesela Kur’an’da Firavun’un, Hz. Musa’nın karşısına çıkacak sihirbazlara hitap ederken onlara “siz de [sihre dair] bütün hilelerinizi muhkem hazırlayın; [kararlı olun] ve ṣaf düzeninde gelin” dediği aktarılmaktadır (Ṭāhā 20/64). Buradaki ṣaff mastar olup saflar halinde topluca demektir (Muḳātil b. Suleymān, Tefsīr, 31; eṭ-Ṭaberī, Tefsīr, XVI, 104-105). Buna göre sihirbazlar büyük bir kararlılıkla ve ellerindeki tüm teknikleri kullanarak bir ordu gibi Hz. Musa’nın karşısına dikilmişlerdir.
Saf kelimesi Kur’an’da eṣ-Ṣāffāt ve eṣ-Ṣaff surelerinin ismini oluşturur. eṣ-Ṣāffāt, melekler iken eṣ-Ṣaff, mücahitlerdir. Kur’an’da saf saf dizilme özelliği insanlar........
© Milli Gazete
