Mağrur münafık Kârun’un sonu
Kur’an’ımız bizlere bazı vak’aları nakletmekle, hem bu dünya hayatında nasıl Allah’a mutî [itaatkâr] bir kul olacağımızı hatırlatmakta, hem ilimle madde ile mağrur olmamız gerektiğini hatırlatmakta, bütün nifak hareketlerinden âzâde olarak Cennet’e layık olmamızın yollarını göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’de ismi ve yaptıkları geçen ibretlik simalardan biri de “Kârun”dur. Bu şahıs, Hz. Musa’nın (as) amcazadesidir. Tevrat’ı ezbere bilmekteydi. Yani ilim sahibiydi. Dünyada belki de emsali olmayan büyük bir servetin sahibiydi. Hazinelerinin anahtarlarını develer zor taşırdı. Ona, “Fakir fukaraya iyilikte bulun, malını Allah rızası için sarf et” denildiğinde, “Ben bunu kendi ilmimle kazandım” deyip isyan etmişti. İslam’ın zekât emrini reddederek münafık olan bu nankörün âkıbeti çok ibretliktir. Rabbimiz bu münafığı bütün servetiyle, muhteşem sarayı ile birlikte yerin dibine batırmıştır. (Celâleyn Şerhi, c. 6, 46; Beyzâvî, c. 2, 199)
Kârun’la ilgili âyet-i kerimelere meâlen bakalım:
“Hakikaten Karun, Mûsâ’nın kavminden idi. Fakat onlara karşı azgınlık etmişti. Ve ona öyle hazînelerden vermiştik ki, gerçekten onun........
© Milli Gazete
