Amaç Yoksulluğu Yönetmek Olmasın
Belki şu anda çok fazla fark edilmiyor ama Türkiye açısından 2018 senesi ciddi bir dönemeç ve girilen sıkıntılı sürecin nirengi noktasını oluşturacak muhtemelen. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte gücün tamamen tek elde toplanması ve mutlaklaşmasıyla beraber, iktidar erkinin üzerinde hemen hemen hiçbir denetim mekanizması da kalmadı. Bunun yansımaları siyasi, hukuki, toplumsal derken her sahaya yansırken elbette ekonomik neticeleri de oldu.
2018 seçimlerinden önce “verin şu kardeşinize yetkiyi, faizle, dövizle nasıl mücadele edilirmiş görün” dense de ekonomideki gidişat, Cumhuriyet tarihinin en büyük fiyaskosuna ve iktisat ilmiyle inatlaşana bir tuhaf “toplumsal deneye” kadar vardı. Şu an, ekonomik verilerin sıhhatinden emin olmak dahi mümkün değil ve buna rağmen ortadaki manzara büyük bir başarısızlığı ve yoksullaşmayı işaret ediyor. 2018’den bu yana geçen süreçte “ben yaparım olur” anlayışının ortaya koyduğu netice, halkın süratle yoksullaşması, hayat pahalılığının kemikleşmesi ve enflasyonun gelecek nesillerin payını da kemirmesi oldu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sayılı kurumlarından olan ve yetişmiş insan kaynağıyla da dikkat çeken Merkez Bankası da, bu enteresan süreçte en az vatandaş kadar yara aldı, itibarı TÜİK’inki kadar olmasa da, epeyce aşındı. Para politikasının yürütülmesinden ve “fiyat istikrarından” sorumlu olan kurum, öyle bir noktaya sürüklendi ki, kendi içindeki “istikrarı” bile sağlayamadığı algısı yerleşik hale geldi kamuoyunda. Gelen her yeni başkan için “acaba ne kadar dayanacak?”........
© Milli Gazete
visit website