menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aparatlaşmanın geleceği

4 6
12.08.2024

İşgal ve soykırımın zirveye çıktığı, sabah namazlarında camilerin bombalandığı bir dönemde başka şeyler konuşmak, konuşmanın içeriği bir yana, aslında yeteri kadar incitici.

Lakin konuşulmak istenen hususun, yine bu konuyla yakın ilişkisi bulunduğundan, mecburen dile getirildiği de bir hakikat.

Malum, 7 Ekim yalnızca işgal rejiminin acziyetini göstermek bakımından değil aynı zamanda takkenin düşüp kelin göründüğü, Filistin istismarının alışıldık doğasının ifşa edildiği bir milat olarak da tarihe geçti.

“Neyse biraz sabredelim, her zamanki gibi biraz Filistinli ölür, biraz yakım olur ama bir süre sonra saldırılar durur” diye ümitlenen Müslüman liderler, mücahitleri ve halkıyla bir bütün halinde Gazze direnişi uzadıkça telaşlanmaya başladı.

Çünkü istismarın alışıldık formatında Müslüman liderler işgal rejimiyle askeri, siyasi, ticari, diplomatik bakımdan yakın ilişkide bulunduğu halde Filistin hassasiyetinden bahseder, HAMAS ve diğer gruplara mesajlar verir ve hatta karşılıklı ziyaretler yapar. Müslüman coğrafyasında Kudüs ve Mescid-i Aksa hassasiyeti bitmesin isteyen Filistinliler ise tüm bu orta oyununda kızılcık şerbeti içiyor görüntüsü vermek durumunda kalır. Böylece ne Filistin konusunda bir adım atılmış ve İsrail rahatsız edilmiş olur ne de Filistin karşısındaki gaflet ifşa edilmiş olurdu. Nitekim işgalin sürekli alan genişletmesi bu samimiyetten uzak halin ispatıydı.

Ta ki 7 Ekim’e kadar. Aksa Tufanı’ndan beri izan ve insaf sahibi tüm samimi insanlar bu görüntüyü sorgulamaya başlar hale geldi.

Yokluk içinde tüm varını ortaya koyan Filistin için........

© Milli Gazete


Get it on Google Play