Aksa Tufanı; ifşa tufanı oldu!
7 Ekim sabahı Aksa Tufanı başladığında alışılageldik Filistin ezberiyle gelişmeleri izleyen dünya, aslında bir ifşa sürecinin başladığından henüz habersizdi. Bilinen ezberler tekrarlanacak zannediliyordu. Senaryo malum… İşgalin ve zulmün karşısında sabrı tükenen Filistinli Müslümanlar işgal güçlerine karşı bir kez daha direnç ortaya koyacak, terör rejimi Filistin’de sivillere yönelik ağır saldırılar başlatacak ve birkaç hafta içinde çatışmalar sona erecek, soykırım kaldığı yerden sessizce sürecekti. Hülasa Filistin kurban vermeye devam edecek, dünya yine acıma hissi eşliğinde gözyaşı döküyormuş gibi yapacak ve ardından rutin gündeme yeniden dönülecekti.
Aynı senaryo, aynı seremoni…
Ama bu sefer öyle olmadı ve ezber bozuldu. Dahası, bu köhneleşmiş, acziyet yüklü ezber her yeni bir günde yeniden ve yeniden bozulmaya devam ediyor.
Aradan geçen uzun koca bir yılın ardından “Bu vahşi saldırılara karşı daha ne kadar dayanabilirler ki” diye hayıflandıkça dünya, Gazze’de filizlenen tohumlar ümitsizleri utandırırcasına boy veriyor adeta. Açlık ve bombardıman tüm kasvetiyle Gazze semalarına çökerken “düşmana korku, dosta güven” telkin eden El Kassam askerlerinin cesaret yüklü cephe görüntüleri bir anda dolaşıma giriyor tekbir sesleriyle.
Hasılı, kendi hikâyesini yine kendi yazan 7 Ekim, bildiklerimizi ve hatta alışageldiklerimizi unutturan bir tarih olarak geçiyor kayıtlara. Bununla birlikte, duygusallığa kapılmadan, kendimizi retoriğin şehvetine kaptırmadan 7 Ekim’i doğru tahlil etmemiz gerekiyor. Netice itibarıyla mücadele bitmedi, yalnızca farklı bir merhaleye geçti. Mücadelenin nasıl netice vereceği bundan sonra atılacak adımlar ile şekillenecek. Bu anlamda onu diğer intifada ve direniş eylemlerinden ayıran iki bariz farka odaklanmak gerekiyor.
Bunlardan ilki; işgalci İsrail’in terör eylemlerine karşı yürütülen mücadelenin, Aksa Tufanı’yla birlikte cephe genişlemesi yaşayarak, ilk kez yerelden bölgesele evrilmesidir. Altı Gün ve Yom Kipur’dan farklı olan yönü, Aksa Tufanı’nın devletler düzeyinde yürütülmemesidir. Direniş atıfı da buna işaret ediyor. Savunma maksatlı bir organize taktiksel hücum ortaya konuyor. Düşük yoğunluklu ancak yıpratıcı bir strateji ile yürütüldüğü görülen bu yeni askeri mücadele yöntemiyle nereden tokat yediğini takip edemez hale gelen İsrail, her ne kadar Moshe Dayan’dan mülhem “kuduz köpek” gibi her yere saldırıyor gibi görünse de, günün sonunda özellikle psikolojik bakımdan ciddi bir şekilde hırpalanıyor. Bu arada da hem Filistinli grupların mücadele yükü hafifletilmiş hem de İsrail’in diplomatik hoyratlığı dizginlenmiş oluyor. Genişleyen cephe, İsrail’in uzun süredir inşa ettiği bölgesel denklemi altüst ediyor. Nitekim komşu ülkeler Suriye, Ürdün, Lübnan ve Mısır’ı doğrudan etkileyen bu yeni durum hem bu ülkelerde hem de Türkiye dâhil diğer çevre Müslüman ülkelerde İsrail ile normalleşme rüyasındaki siyasetçilere etkisi uzun sürecek okkalı bir ayar veriyor. Süreç aynı zamanda devlet dışı aktörlerin, siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının topyekûn organize olması ile ilgili ipucu olma özelliği taşıyor.
İkinci bariz fark ise Aksa Tufanı’nın aynı zamanda adeta bir ifşa tufanına dönüşmesidir. Sahteliğin, maskenin, yalanın ve istismarın dünya pazarında ifşa edildiği bir tufan… Zarifoğlu’nun “turnusol kâğıdı”ndan farklı bir ifşadan bahsediyorum. Zira Zarifoğlu’nun “turnusol” sınavından klavye mücahitliğiyle geçmeye aşina olanların da ifşa edildiği yeni bir merhaleyle karşı karşıyayız. Görüntünün netleştiği yerde gölgelerin esamesi okunmuyor, gerçek tüm heybetiyle kendini aşikâr ediyor ve aşikâr olunmasını da istiyor. Aksa Tufanı, ezberleri ve retoriği terk edip gerçek ile yüzleşmeyi zorunlu hale getiriyor.
Siyonizm; gerçeğinin ifşası
7 Ekim’e kadar ezoterik yayınlarla........
© Milli Gazete
visit website