Son saltanat!
Sahi neydi ölüm? Son zamanlarda etrafımı gözlemlediğimde, hepimizin unuttuğu amansız yolculuk! Vakti, saati belli olmayan, ne genç, ne yaşlı dinlemeden, zamanı geleni alıp, dönüşü olmayan yola götüren… Oysa ne acımasız toplum olduk değil mi? Hemen yanı başımızda, koskocaman haksızlıklar oluyor, aman ben susayım, bundan menfaatim var, çıkarım var, diyerek hep güçlünün yanında olmayı tercih ediyoruz. Mazlum çırpınırken, ona kör ve sağır oluyoruz! Neden? Mazlumdan bir çıkarımız yok ki! Bize ne, ne halde olursa olsun, biz kimin kayığı hızlı ise, onun yanında olmalıyız, mantığındayız! Ne acı bir tablo değil mi? İşte acı, ama insanlığın geldiği son noktada, maalesef ki, bu! Allah’tan korkmadan, çatır çatır can yakıyoruz, haksızlığa uğrayana karşı, hiç oralı olmuyoruz!
İşimiz, gücümüz reklam olmuş! Birinin kafasını okşarken fotoğraf vermek, zenginin sofrasında dua okumak, kodamanın düğününde boy göstermek, âdetimiz haline gelmiş! Bize ne ya, Ayşe’den, Fatma’dan, garibandan, mazlumdan, acı çekenden zihniyeti hâkim olmuş, o merhametini, vicdanını yitirmiş kalplerimize! Kendimiz düşene el uzatmadığımız gibi, el uzatana da ‘’sana ne ya, bırak! O falanca kişi güçlü, diğerini bırak, başın ağrır, sen zalimin yanında ki safını al, boş ver’’ diyebiliyoruz da! Vay be dünya, vay be ahir zaman, neydin, ne oldun, ne günlere geldin böyle?
Yanı başımızda, acılar içinde kıvranan, çaresizlikten, yardım isteyen insanlara, gözlerimizi kapatıyoruz, kulaklarımızı sağır ediyoruz, menfaat ve çıkar ilişkileri, bizim insani birçok duygumuzu, maalesef kör etmiş! Mantığımız ise bana değmeyen yılan, bin yaşasın! Ne kimsenin acısını........
© Milat
