İstanbul’un manevî muhafızları
(İLK SARAYDAN SON MÂBEDE - 4)
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imâr eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18)
Yıldız Saray’ından çıkıp bir mâbede giriyoruz. Huzur veren yapısıyla dimdik ayakta. Osmanlı’nın son selâtin camisi. Osmanlı medeniyet inşasına ibadethanelerle başlamış, başlamakla da kalmayıp mühür gibi İstanbul’un en ihtişamlı yerlerine vurulmuş. Nereden baksan İslâm’ın sembolü bu eserler İstanbul’u âdeta bir güneş gibi aydınlatıp, insanlığın zihin ve ruhunu berraklaştırıyor. Manevî muhafızlar gibi kadîm şehri kötülüklere karşı korumaya devam ediyor. Erken (1299-1501), Klasik (1501-1703) ve Geç Dönem (1703-1900) olmak üzere üç dönemle karakteristik özellikleriyle dikkat çeken eserler, dönemlerine ait izlerle sırlarını açık ediyor.
Bursa ve Edirne gibi payitahtların yanı sıra Kahire ve Şam’da da yer alsa da, en çok selâtin camisi İstanbul’da bulunuyor. İstanbul’da, Osmanlı padişahları ve aile fertlerinin ünlü mimarlara inşa ettirdiği 46 selâtin camisi bulunuyor.
Salâtin kelimesinin kökeni Arapça olup, “sultanlar” anlamını taşıyor. “Sultanlar” manasına gelen “selâtin” sıfatıyla birlikte anılan bu büyük camileri, Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren yazılı olmasa da gelenekselleşmiş bir kurala göre sadece padişahlar yaptırabiliyordu. Bu gelenek de şarta bağlıydı. Bu şart ise, kâfire karşı büyük bir zafer kazanılmış olmasıydı. Buna bağlı olarak padişah, şehzade ya da sultanlar tarafından elde edilen ganimetlerle ve kişisel servetlerinden yaptırılan camiler, selâtin camisi olarak adlandırılıyordu. Dolasıyla, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hükümdar ve hanedan üyeleri tarafından yaptırılan ve birden fazla minareye sahip camilere selâtin camisi deniliyordu. Selâtin camileri genellikle medrese, türbe, hastane, aşhane, tabhâne, mektep, kütüphane, çarşı, han, hamam gibi yapıları barındıran külliyeler içerisinde yer alıyordu.
Selâtin camileri çoğunlukla İstanbul, Bursa, Edirne, Kahire, Şam gibi eski başkentlerde inşa edilmiş. Osmanlı döneminde ilk selâtin camileri, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olan Bursa’daki Ulu ve Yeşil Camii’dir. Bursa’da bulunan Orhan Câmii ve Külliyesi, Sultan Birinci Murad’ın yaptırdığı Hüdavendigâr Camii ve Külliyesi, Yıldırım Bayezid zamanında inşa edilen Ulu Camii ve Yıldırım Bayezid Külliyesi, Yeşil Camii ve Külliyesi, Sultan İkinci Murad’ın Muradiye Külliyesi, Şehadet Camii selâtin camilerindendir. Edirne’de Sultan İkinci Selim tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilen başyapıt Selimiye Camii’nin yeri ise dillere destan hikâyesiyle ayrı bir öneme sahiptir. (Ayrıntılı bilgiye https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/ayasofyanin-turbeleri-hirsizlara-emanet-edilmis-7898/ ve https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/edirnenin-5-guzeli-6412/ linklerinden ulaşılabilir.)
İSTANBUL’A İLK SELÂTİN CAMİSİNİ FATİH YAPTIRDI
Dolayısı ile biz diğer selâtin camilerinden ziyâde İstanbul’un padişah ve aile efrâdları tarafından yaptırılan selâtin camileri üzerinde duracağız.
İstanbul’da küçük bir kısmı Anadolu Yakası’nda olmak üzere 46 selâtin camisi bulunuyor. En önemlileri ise tarihî Yarımada’nın bulunduğu Fatih ilçesinde yer alıyor. Ayasofya, kılıçla alındığı için kimilerine göre ilk selâtin camisi olarak ifade edilse de inşa edilen ilk selâtin camisi Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Fatih Camii’dir. (Büyük Camii’ni de kentin Havariun Kilisesi’nin ve İmparator mezarlarının bulunduğu yere, bugünkü Fatih Camii ve Külliyesi’nin ve kendi türbesinin olduğu tepeye yaptırdı. İmparator lahitlerini akropol harabelerine taşıtması da bu yüzdendir.)
İstanbul’un 7 tepesinden birine inşa edilen cami, aynı zamanda bir külliyedir. Külliye, medrese, hastane, konukevi, aşevi, kütüphane ve hamam gibi bir çok yapı topluluğundan oluşmaktaydı. (Ayrıntılı bilgiye https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/fatih-camii-fethin-muhru-3259/ linkinden ulaşılabilir.)
SULTAN........© Milat
