Güneşin Sonsuz Enerjisine Ortak Olabiliriz
Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın maliyetini yıllardır ağır faturalarla ödemeye devam ediyor. 1970’lerden bu yana enerji açığımızdan ötürü doğalgaz ve petrol ithalatına dayalı enerji politikaları devam ettirmek zorunda kaldık.
Bu durum yalnızca ekonomik değil; jeopolitik riskler karşısında da ülkemizi doğal kaynak zengini komşularımıza karşı ya da onların başına gelen belalardan (savaş, iç savaş, kürsel bloklaşma vs.) kaynaklı her zaman bir açıdan savunmasız bıraktı.
Yıllar içinde enerji ithalatı yüzünden kabaran cari açıklar, defalarca döviz ihtiyacına, kur baskısına, faiz baskısına ve sonunda büyüme üzerinde fren etkisine dönüşmeyi başarıp ciddi ekonomik sıkıntılara neden oldu. Özellikle de 1980-2000’li yıllar arasında enerji ithalatçısı olmamız çok sık karşımızı problem olarak çıktı.
Son yıllarda da özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası meselenin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü elektrik alanında doğalgaza inanılmaz derecede bağlıyız.
Halbuki tüm insanlığın en temel enerji kaynağı olan güneş, elektrik açısından bakıldığında bu topraklar açısından bakıldığında en kıymetli ama hala gerçek anlamda ekonomiye dönüştürülememiş çok güçlü bir kaynak.
Türkiye yılda ortalama 2700 saat güneş alıyor. Almanya, bu sürenin yarısına bile sahip değil ama bizden dört kat fazla güneş enerjisi kurulu gücüne ulaşmış durumda. Çünkü orada güneş politikası bir çevre hamlesi değil, bir ekonomik bağımsızlık stratejisi olarak ele alınıyor. Biz ise hala enerjide dışa bağımlılığı kader gibi yaşıyoruz.
Oysa Türkiye’nin güneşten enerji üretme potansiyeli yalnızca teknik bir veri değil; siyasi bir tercih, ekonomik bir yöneliş ve toplumsal bir vizyon meselesidir. Artık büyük sermayeli projelere bel bağlayan modellerin yanında halkı da sürece dahil eden, sermayeyi tabana yayan ve ülkenin en verimli arazilerini üretken hale getiren yeni bir sistem kurulmalı. Yani Yenilenebilir Enerji Yatırım Fonları ile kurulan büyük GES tarlalarına ihtiyacımız var.
Türkiye’nin en çok güneş alan bölgelerindeki geniş hazine arazileri, orman vasfını yitirmiş alanlar ve kamunun atıl toprakları, devasa güneş enerji santrallerine dönüştürülmeli.
Ancak bu yatırımlar yalnızca devlet ya da büyük holdinglerin eliyle değil, doğrudan halkın katılımıyla yapılmalı. Tıpkı gayrimenkul yatırım fonları gibi, bu alanlara kurulacak her GES tarlası bir yatırım fonu aracılığıyla fonlaştırılmalı ve bankalar üzerinden halka arz edilmeli.
Her........
© Milat
