Devleti Zayıflatan Şeyler
Devlet, insan aklının bugüne kadar bulduğu en mükemmel toplumsal yaşam formudur. İster üç beş kişinin yan yana gelerek oluşturduğu toplumsal kurgular olsun isterse milyonlarca insanın kendini olduğundan daha iyi hissettiği devasa sistemler olsun her devlet oluşumu birinci dereceden ortalama bir “güvenlik” anlayışına dayanır. Burada bireyler devletin kendilerini koruması karşılığında “özgürlüklerinden” ödün verir ve devlet de gücü nispetinde onları korumayı taahhüt eder. Siyasal rejimlerin varlığı bu noktada devreye girer ve söz konusu korunma karşılığında bireylerin özgürlüklerinin ne kadar sınırlandıracağına karar verir. Hiçbir zaman mutlak bir netliğe kavuşmayan asıl sorun ise devletin koruma karşılığında aldığı birey özgürlüğünü ne kadar ve nereye kadar sınırlandırabileceği, buna karşın bireyin de mensubu olduğu devleti ne kadar ve nereye kadar ayakta tutma iradesi göstereceğidir. Bu ilişkinin en sağlıklı zemini hiçbir zaman bulunamayacak. Ancak insanlar toplumsal varlık olarak yaşadıkları sürece –ki bu insan olma şartlarından biridir- bu sorular sorulmaya devam edilecek.
Elbette toplumsal yaşamı bir atmosfer gibi kuşatan ve onun varoluşuna sürekli oksijen püskürten devletin de doğa gibi dört mevsimi vardır: Kuruluş, gelişme, olgunlaşma ve yaşlılık… Kuruluş tazelik üzerinden bahara, gelişme kuvvetlenme üzerinden yaza, olgunlaşma meyve verme üzerinden güze ve yaşlılık da tükenme üzerinden kışa benzer. Doğrusunu söylemek gerekirse insanların kaderi biraz da devletlerinin hangi mevsimine denk geldikleriyle ilgilidir. Bu noktada coğrafya nasıl kaderse devlet de o ölçüde kaderdir. Hangi devletin içine doğduğunuz, içine doğduğunuz devletin hangi süreçlerine denk geldiğiniz gündelik yaşam üzerinden huzurunuza ve huzursuzluğunuza etki eder. Elbette hangi sürecin mensubu olursanız olun kendinizi öteki insanlardan sorumlu hissettiğiniz sürece zihninizde hep o........
© Milat
