Düşman sahibi olmak kader…
İnsan, sürekli düşman üreten bir varlıktır. Daha doğrusu, insan, sürekli olarak diğer insanları kendine düşman haline getirmektedir. İnsan, diğer insanları kendisine düşman haline getirmeden yaşayamayacağı şeklinde derin bir yanılgı ve yanılsama içindedir. Kişi, insanların din, dil, ırk, ideoloji, coğrafya, kabile, cinsiyet ve renk gibi farklılıklarından dolayı kendisine düşman olduğunu vehmetmektedir. Farklı olanın düşman, benzer ve aynı olanın ise dost olduğu şeklindeki bir kurgu, insanlığımızı zehirlemekte ve tüketmektedir.
Ekmeğe, havaya ve suya ihtiyaç duyduğu kadar diğer insanları ve varlıkları düşman olarak konumlandırmaya ihtiyaç hisseden insanlar için, düşmanın olmadığı bir hayat mümkün değildir. Düşmanlara sahip olmak, bir tercih değil, hayatın olmazsa olmaz bir zorunluluğudur. Başka bir ifade ile bu yaklaşıma göre düşman, kaderdir. Düşmanın kader olarak görülmesi, hayatta huzuru ve barışı imkansız hale getirmektedir. Düşmanın kader olarak görülmesi, insanları ve toplumları, bir savaş meydanından ötekine savurmakta, it dalaşlarının sonu gelmemekte, zafer, işgal ve yıkım arzusu bir türlü tatmin olmamaktadır.
İnsanın düşman sahibi olması, aslında kader değildir ve doğal değildir. İnsan, değişik gerekçelerle kendisine düşmanlar yaratmaktadır. İnsan, ezeli ve ebedi düşmanlara sahip olduğunu büyük ölçüde toplumdan, kültürden ve tarihten öğrenmektedir. Daha doğrusu, toplum, tarih ve kültür kişiye, çok erken yaşlardan itibaren sayısız düşmanı olduğu yanılsamasını gerçek olarak dayatmaktadır. Yaratılan yapay düşmanlar uğruna insanlar ve toplumlar, birbirlerinin kuyularını kazmakta ve birbirinin sonunu getirmek için bütün enerjilerini, bilgilerini ve birikimlerini........
© Milat
visit website