Kitap Molası 52; Kırlangıç Ağırlığında
Hikâye okumayı severim. Kurgularını kendi hikâyesiyle buluşturabilmiş ve o samimiyeti satırlara zerk etmişlerin hikâyelerini okumayı daha çok severim. Fatma Türk’ün son kitabı Kırlangıç Ağırlığında’yı elime aldığımda yaşam öyküselliğin samimiyete dönük yüzüyle örülü bir mahfaza içinde saklandığını biliyordum. Bir önceki kitabı Hastane Kokusu (Şubat 2023, Şule Yay.) bana bu bilgiyi fısıldamıştı. Kırlangıç Ağırlığında da edebî yürüyüşüne önce kendi hikâyesiyle istikamet çizen kalemin daha da derinleştirdiği içtenliğinin bir arzuhâliydi.
Kırlangıç Ağırlığında Kasım 2024’te Şule imzasıyla çıktı. “Eşime, oğullarıma ve kırlangıçlara” ithafıyla başlayan kitap on beş hikâyeye yer veriyor, seksen sekiz sayfa.
Kitabın ilk hikâyesi babasıyla Mannheim’de yeni bir yaşama doğru yolculuğa çıkan ve elli metrekarelik ev tasviriyle mikro yaşama mahkûm bir çocuğun bakış açısından aktarılıyor. Üslûba hâkim çocuk saflığı içerisinde yaşamın bütün bir öyküsü özetleniveriyor. Babanın işi için eşinden ayrı gelmek zorunda kaldığı doksan günlük seyahat “hem niye bize vermezler ki annelere? Niye bölerler insanları görünmez yerlerinden! İnsan havasız, banyosuz, annesiz ölmez mi burada!” cümleleriyle işlenirken bir geçit, daha genç, belki olgun bir dile evrilen anlatıcının doksan gün için gittiği oksijensiz alanda “iki bin beş yüz elli beş gün kaldığını” ve içselleştiremediği o sokağa, sonra eve dışardan bakışını ortaya koyuyor. Akıcı. İçeriğin tüm ağırlığına rağmen Mannheim serüveni kırlangıç ağırlığında bir cümle ile sunuluyor okuruna. Fatma Türk öykülerinin karakteristiği bu! Sözü uzatmadan, dolandırıp sündürmeden çok şey anlatmak... Öyküyü okurken on üç yaşında Mannheim şehrine yerleşen yazarın kendinden yola çıkıp çıkmadığını düşündüm. Öyleymiş… İnsan yazı ile yaşamak isteyince “raylı yollardan”, “kahverengiden”, “hayatını ikiye ayıran makaslardan”, “kirli gökyüzünden”, “ilk gençlik yıllarının huzursuz........
© Milat
