Roman Dünyamızdan Çizgiler Kesitler Hisler
Edebiyatın başat türlerinden roman 1,5 asırdır tartışılıyor. Bir Türk romanı olup olmadığı sorgulanıyor. Bu yolda araştırmalar sürüyor.
Roman hayatımızın içinde. Kitabın yüzüne hiç bakmayalar bile hayatları boyunca en az birkaç roman okumuşlardır. Hayatı iniş çıkışlarla, dert kederle dolu olanların söylediği beylik söz malum: “Hayatımı yazsam roman olur.” Veya kısacası “Hayatım roman”… Bazı meslektaşlarımız bu başlık altında yıllar boyunca vatandaşlarımızın yazıp gönderdikleri ilginç hikâyeleri yayımlamışlardır. Peki, hakikaten nedir roman? Edebiyat türleri arasındaki belirleyici rolü nedir? Tarihçesinden, Batı’daki ve bizdeki geçmişinden bahsedecek değilim. O uzun mevzu ve özü de Yazı Masası kitabımdadır. Bir de meşhur romancılarla yaptığım röportajları Romancılar Konuşuyor kitabımda toplamıştım. Çocuklarımız ve gençlerimiz içinse Romancı Olacak Çocuklar’ı hazırlamıştım. Meraklı okuyucularımız, bu kitaplara bakabilir. Daha genel olarak ve özlü biçimde bakacak olursak, Tanzimat döneminde bize gelen ve benimsenen bir edebiyat türüdür roman. Bizde asırlık bir mazisi olan hikâyenin geniş ve uzatılmış hâlidir. Roman uzun, hikâye kısadır. Hikâyede bir ya da birkaç olay bulunur. Romanda ise, iç içe pek çok hadise vardır. Hikâyenin çevresi dardır, sınırlıdır. Romanda ise bu alan çok geniştir; vakalar farklı yerlerde geçebilir. Romanda kişiler daha çoktur. Hikâyede, kişiler tek bir yönden ele alınırken romanda kahramanlara veya roman kişilerine, çeşitli cepheleriyle yaklaşılır, kişilik özellikleri, meziyetleri ve eksiklikleri belirtilir. Romanın türleri, çeşitleri de tafsilatlı bir bahistir ki ona girmeyeceğiz. Neredeyse her konuda roman yazılmıştır: Tarihî, sosyal, dramatik, psikolojik, polisiye romanlar vs. Çocuk romanları… Ders kitaplarında okutulan Halit Ziya, Mehmet Rauf, Yakup Kadri, Halide Edib, Reşat Nuri gibi romancıları az çok herkes tanınır, okunmuştur. Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Bahaddin Özkişi, Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Mehmed Niyazi, Üstün İnanç ve Yavuz Bahadıroğlu gibi büyük romancıları da mutlaka okumak gerek. Zira bahsettiğim bu romancılar, topraklarımız üzerine yeşeren düşünceyi, bu vatanı vatan kılan yüksek ideal ve inancı, geleneğe yaslanan köklü dünya görüşümüzü seslendiriyorlar. Bize bizi, bize kimliğimizi anlatıyorlar. Şükürler olsun roman Batı’dan bize gelse de biz ona kendi kimliğimizi yerleştirebildik. Âdeta onu hidayete erdirdik, Müslümanlaştırdık. Ve uzun zamandan beri artık yerli ve millî romanlar yazılıyor, okunuyor ve çok seviliyor. Şimdi biraz da romana dair yazılan kitaplardan bahsedelim isterseniz:
AHMET MİTHAT EFENDİ
Bizim ilk büyük romancılarımızdan biri şüphesiz Ahmet Mithat Efendi’dir. “Hâce-i Evvel” bu türün millî bünyeye uygun hâle gelmesi için büyük çaba harcamıştır ve bu yolda eserler vermiştir. Dolayısıyla bu vadide ‘ilk büyük hoca’mızdır ve bu unvan ile anılagelmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nın namı, sınırlarımızı aşmış, bilhassa Türk dünyasına etkili şekilde ulaşmıştır. Onun edebiyat anlayışını benimseyen ve bu yolda ilerleyenlerin sayısı az buz değildir. Tataristan âlimlerinden ve ediplerinden Rızaeddin Fahreddin’nin Ahmet Mithat Efendi isimli biyografisini Tatarca’dan Türkçeye Ömer Küçükmehmetoğlu aktardı. Kitapta Ahmet Mithat Efendi’nin ibretli hayatının yanı sıra az bilinen yönleri üzerinde de duruluyor. “Kıyafeti, Tabiatı, Ahlakı, Ceht ve Gayreti”, “Ahmet Mithat Efendi’nin Sürgünlüğü ve Süleymaniye Medresesi”, “Şiir ve Ahmet Mithat”, “Rusya Matbuatı ve Ahmet Mithat Efendi”,........
© Milat
