Sözün merhemi
"Keşke şöyle deseydim..." Bu cümle, zihnimizin labirentlerinde yankılanan tanıdık bir sestir, değil mi? Akşam yemeğinin ardından, belki de yıllar öncesine ait bir anı, bir tartışmanın kıvılcımı aniden zihninizde alevlenir. O an söylenemeyen sözler, yutkunulan cevaplar, bir pişmanlık yumağı gibi boğazınıza düğümlenir. "Keşke hiç söylemeseydim," diye düşünür, susarsınız. Ya da sabahın ilk saatlerindeki nemle kayganlaşan bir kaldırımda son anda dengenizi bulduğunuz o ürpertici an... "Ya düşseydim?" sorusuyla birlikte bir soğukluk yayılır tüm bedeninize. İşte bütün bu içsel sorgulamalar, geçmişte yaşanmış olaylara farklı olasılıklar, alternatif senaryolar ekleyerek zihinde oynadığımız o derin ve çoğu zaman yorucu oyunun ta kendisidir: karşıolgusal düşünme. İnsan olmanın doğası gereği, hepimiz aynı sahnenin farklı rollerindeki oyuncularıyız.
Beyin bu karmaşık zihinsel aktiviteyi sebepsiz yere gerçekleştirmez. Bu, aslında geleceğe yönelik bir tür içsel hazırlıktır, adeta hayatın inişli çıkışlı yollarında bize sunulan ücretsiz provalardır. O tartışmada dilinizin ucuna gelip de bir türlü dökülemeyen o "keşke"lerle başlayan cümleler, gelecekte benzer durumlarla karşılaştığınızda size bir yol haritası sunar, zihninizi o olası senaryoya karşı önceden eğitir. Belki de o an patronunuza karşı çıkmak istediniz ama suskun kaldınız; işte o anda zihninizde canlandırdığınız o kararlı, cesur sahne, bastırılmış duygularınıza bir nefes alma alanı yaratır, içsel bir rahatlama imkanı sunar. Bu düşünceler, geçmişteki hatalarımızdan değerli dersler çıkarma fırsatı tanır; kendimizi daha iyi tanımamızı, eksik yönlerimizi görmemizi ve dolayısıyla kişisel gelişimimizi desteklememizi sağlar. Ancak dikkatli olmakta fayda var, çünkü bu zihinsel oyunun yürünmesi gereken ince bir çizgisi vardır; tıpkı her düşünce gibi, kontrolü kaybolduğunda farklı yönlere sapabilir. "Keşke üniversitede başka bir bölüm okusaydım." "Şimdi sıcak bir kumsalda, denizin sesiyle huzur........© Milat
