Ekonomik esaretin sonu
Para dediğimiz şey, hayatımızın olmazsa olmaz yoldaşı. Onu kazanırız, çoğu zaman alın terimizle, biriktiririz, geleceğe dair umutlarımızla, ve harcarız, ihtiyaçlarımızı gidermek, hayallerimize ulaşmak için. Peki, hiç düşündünüz mü, bu sessiz yoldaşımız bize neler fısıldar? Sanki der ki, "Ben sadece biriktirilip harcanacak soğuk bir nesne değilim. Beni kazanırken gösterdiğin özeni, bana duyduğun saygıyı unutma. Beni akıllıca bir geleceğe dönüştür, ama en önemlisi, beni daima hareket halinde tut. Gerçek gücüm, işte bu döngünün hiç durmamasında gizli."
Bir an gözlerinizi kapatın ve düşünün, para tıpkı bir nehir gibidir. Akışı durduğunda, durgun sular misali kokuşur, enerjisini yitirir. Oysa durmaksızın aktığında, geçtiği her yere hayat verir, toprağı yeşertir, bereketiyle doldurur. Paranın asıl mayası, bu kesintisiz akışta yatar, sürekli bir devinim içinde var olması gerekir.
Evet, zamanı satın alamazsınız, bu doğru. Ama onu kazanabilirsiniz, biliyor musunuz? Nasıl mı dersiniz? Kendi alın terinizden bir parçayı, başkasının zamanına ve bilgisine yatırım yaparak. Böylece siz bambaşka bir alanda değer yaratırken, hayatın çarkları hiç durmadan döner. İki ayrı emeğin birleşimiyle doğan bu muazzam sinerji, inanın bana, size katlanarak geri dönecektir. İşte parayı harcayarak nasıl daha fazlasını ürettiğimizin gizli anahtarı burada saklıdır, bu paranın ta kendisidir, onun dilini anlamak, onunla konuşabilmek zorundasınız.
Bir harcama yapmadan evvel, şöyle bir durun ve o derinlerdeki sesi dinleyin: "Buna gerçekten ihtiyacım var mı, yoksa bu sadece geçici bir heves mi?" Size basit ama çok etkili bir yöntem sunayım. Bir şeyi satın almaya karar verdiğinizde, kalbinizi on beş günlüğüne mühürleyin. Göreceksiniz ki, bu zaman zarfında o nesnenin ilk andaki büyüsü çoğu zaman kaybolup gidecektir. Eğer on beş gün sonra hala o........
© Milat
