Şehirde Buhran
Şehirler; onları kuran, yaşatan ve dönüştüren aklın ve duygunun dinamik bir eseri olarak kabul edilmektedir. Şehirler insanlığın kaderini değiştiren önemli bir kurgu olarak ifade edilebilir. Bilimin, sanatın, edebiyatın, felsefenin ve ticaretin geliştiği yerler her zaman şehirler olmuştur.
İbni Haldun’un, bir teorisi var. Devletlerin de insanlar gibi doğar, büyür ve ölür. Devletin yıkılışına neden olan unsurları da şöyle sıralar. Asabiyetin zayıflaması, ekonomik sistemin bozulması, sınırların genişliği ve hükümdarın aşırı zulmüne sebep olur.
İbni Haldun’un bu teorisini büyük ölçüde şehirlere de uyarlayabiliriz. Şehirler; hangi sebepten yıkılırlar, krizler ve buhranlarla yok olurlar. İlk akla gelebilecek sebepleri sıralarsak depremler, yangınlar, seller ve savaşlar bir şehrin yıkılmasının ana sebepleridir. Bazen şehirlerin yıkılmasında ve yok oluşunda nehirlerin yataklarını değiştirmesi de önemli rol oynar. Bunun yanında bir şehrin kuruluşunda var olan ana felsefeye mugayyır davranışlar da o şehrin yıkılmasına ya da buhrana girmesine sebep olabiliyor.
Şehrin yıkılışını iki koldan yaşayan Orta Asya’daki Ürgenç şehrinin dramatik bir serüveni vardır. Ürgenç bir dönem Harezm şehrinin başşehri olmuştur. Fahreddin Er-Râzî gibi önemli âlimlere, sanatkârlara ve devlet adamlarına ev sahipliği yapan şehir, 13. yüzyılla birlikte Moğolların bu bölgeyi istila etmesiyle yağmalanır, yakılıp yıkılır. Ürgenç’te önemli külliyeler, tarihî eserler yok olur. Şehir 15. asırda tam toparlanacakken bu sefer tabiatın azizliğine uğrar. Şehrin içinden geçen Amu Derya........
© Milat
visit website