Ramazan ile hissedilen
İçimizde bir sakinlik var. Tatlı bir huzur gelip evimize yerleşti. Herkeste bir heyecan, bir hazırlık var. Çocukların ilk sahuru sevinçle bekleyişi… İlk teravih ve içten yapılan dualar. Allah’ım, bizi mübarek aya kavuşturduğun için hamdolsun!
Çocukluğumu düşündüm. Eskilere gittim, çok eskilere. Köyümüze, çocukluğuma, kerpiç evlerin sıcaklığına, çocukların sesiyle dolan sokaklara ve toprak yollara gittim.
Ramazan, her yerde kendini hissettirirdi. İçimizi kaplayan apayrı bir hava olurdu.”Anne, beni sahura kaldır.” Kaç kez tekrar eder ve sıkı sıkıya tembih ederdik.
Ramazan ile tanışmam çocukluğumun yaz günlerine rastladı. Sıcaktı, köyün ağır işleri içinde insanların oruç tutması, iftarı beklemesi, hazırlıklar yapması kolay değildi. Ama mübarek günlerin verdiği güç ve manevi hava herkese kolaylık sağlıyordu. Köyün çeşmelerinden akan buz gibi sular akşam iftar için hazırlanırdı. Çeşme başlarında oluşan su sırasında hep çocuklar olurdu. Helke kullanırdık. Döke saça eve taşınırdı sular. Hepimizde bambaşka bir heyecan vardı. Iftarı beklemeye koyulurduk. Bizim evin yukarıdasında köyün en yüksek evi vardı. Oradan atılan top sesi ve ezan birbirine karışır, iftara kavuştuğumuz için mutlu olurduk.
Ve soframız. Katıklı çorba. İçinde yarma bulunurdu. Kendi ineklerimizin sütünden elde edilen yoğurttan yapılan bu çorba soğuk olurdu. Yanında bahçemizde yetişen yeşil soğan. Mahalle fırınında pişen somun veya sacda pişen işkefe ekmeği. Hepsinde emek var, hepsinde alın teri, hepsinde annemin eli… Ah, şimdi olmayan, sonsuzluğa uçan o ruhun kol kanat gerişi, bizi başına toplaması… Soframıza sinen, yemeklerimize lezzet, evimize bereket ve huzur sağlayan anne şefkati, merhameti, sıcaklığı… Demek ki Ramazan, annemizin hazırladığı iftar sofrası ile daha güzelmiş. Şimdi onun eksikliği ve hasreti içimizde kor ateş gibi yanıyor. Yanıyor, özlüyor, hüzünleniyor ve dua ediyoruz.
Ramazan hatırlamak oluyor, yaşadığımız her şey film şeridi gibi geçiyor........
© Milat
