Rüya mı?
Büyüklüğünü ve derinliğini bilmediğim, kestiremediğim; ucunu bucağını görüp seçemediğim bir denizin önündeyim. Kim bilir, bir okyanustur bu belki de. Adını koyabilecek hünerde değilim bu suyun, en azından 'engin' bir deniz olduğunu görebildiğim kadarıyla.
Elimde bir olta var. Menzili uzun, kendisi kocaman bir olta. Ağırdır da kesin, mantıken. Fakat ağır gelmiyor bana. Varlığı görünüp bilinmeyen ama tam da o oltayı rahatlıkla kavrayıp kaldırabilecek kadar kaslı kollarım, omuzlarım ve sırtım varmış demek ki. Göze devasa ebatta görünen o oltayı her seferinde öyle rahatça kaldırıp savurmak, işten bile değil benim için. Hep bunu yapıyorum nitekim.
Ya çok yüksekte ya da çok alçakta olmalıyım; en azından, kesinlikle başka bir tabakada. Öyle bir irtifa kaybı, kazancı, farkı ya da uyuşmazlığı var zira. Hissedebiliyorum. Bambaşka bir katman burası.
Fakat bilindik yeryüzü tabakasına çok benzeyen esaslı unsurlar ve şeyler de mevcut. Güneş var mesela, Güneş! Daha ne olsun? Şiddetle esen ama üşütmeyen rüzgar var. Lodosa mı yoksa samyeline mi benzeteceğimi bilemediğim bir rüzgarın, bedenimi ılık okşayışı ve şiddetli yoklayışı var. Kayalıklara oturmuş, ıslanan eteğime hiç aldırmadan sadece oltamla ilgileniyor ve önümdeki denizi kesiyorum. Okyanusu belki de.
Hemen yanı başımda, demirden yapılmış bir kova duruyor. Her balıkçının kullandığı o kovalardan. Birkaç plastik leğen de var. İçlerinde balıklar........
© Merhaba Haber
