menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı: Cemaatin sahipsiz kadınları – Mağduriyetin iki yüzü

43 1
16.08.2025

Cemaati anlamak kolay değil. Girift, çok katmanlı ve yer yer karanlık yapıyı çözmek, özellikle “lider” figürüne bakınca daha da zorlaşıyor. Fethullah Gülen, “Fethullahçı” tabirini daima hakaret addettiğini söyledi. Böylece görüntüde ve sözde merkezden uzak, mütevazı bir rehber imajı çizdi. Ama perde arkasında, örgütün en kritik düğümleri doğrudan ona bağlanıyor; karar alıcı da, uygulayıcıyı belirleyen de hep o oldu.

Paradoksal durum, cemaatin kendi içindeki iletişim biçiminde yıllarca devam etti. Dışarıya “liderin her şeyden haberi yok” mesajı verilirken, içeride “Hocaefendi şöyle buyurdu” cümlesi en tartışmalı adımların nihai meşruiyet kaynağı oldu. Ölümünden sonra bile cemaat elitleri, onun geçmişte söylediği, yazdığı veya ima ettiği sözleri tabana emir gibi aktarmayı sürdürdü.

Aynı zamanda Gülen, cemaatindeki “sadık ve itaatkar” taban için de yalnızca bir lider değil; sorgulanmaz, tartışılmaz bir otoriteydi. Bu otorite hiçbir zaman resmî olarak ilan edilmedi. Yurtiçinde ve yurtdışında faaliyet gösteren okullar, dernekler ve vakıflar, “Gülen ile hiçbir bağımız yok” açıklamaları yaparken, içeride mutlak bağlılıkla işleyen bir hiyerarşi hakimdi.

Cemaatin ilk yıllarında Gülen, Max Weber’in¹ tanımladığı karizmatik otorite tipine uyuyordu. Demokratik seçimlere veya kurumsal yetkiye değil, kişisel çekim gücüne, dini bilgisine ve manevi rehberliğine duyulan inanca dayalı bir liderlikti bu. Weber’e göre böyle bir lider, zamanla yazılı kuralların ve ortak aklın önüne geçer.

Yapı büyüdükçe, Robert Michels’in² “Oligarşinin Demir Kanunu” dediği kaçınılmaz dönüşüm peşi sıra geldi. Karar gücü, geniş üyelikten koparak dar bir elitin elinde toplandı. Atamalar hep yukarıdan yapıldı; sadakat, liyakatin önüne geçti. Piramidin zirvesinde ise her zaman Gülen vardı.

Bu süreçte, cemaatin hiyerarşisi bir yandan “yaşatmak için yaşamak” retoriğiyle tabanı diri tutarken, diğer yandan mutlak kontrol mekanizmasını derinleştirdi. Her atama ve görev değişikliği, “yukarıdan gelen emir” ile, tabana pompalanan “seçilmiş cemaate yüklenen sorumluluk” algısı üzerinden meşrulaştırıldı. Taban için makbul olan, soru sormak değil; sorgusuzca uygulamaktı.

En tepedeki dar kadro, her zaman tek cinsiyetli kaldı. Örgütün karar organlarında hiçbir zaman kadın —cemaat jargonuyla “abla”— yer almadı.

Cemaatin kadınları üniversite okudu, örgüte para topladı, kermes düzenledi, öğrenci........

© Medyascope