menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kemal Can yazdı: “Kalelere” başka bayrak asmak

13 0
01.06.2025

İki gün önce Ruşen Çakır’la birlikte Özgür Özel’in Düzce mitingini izledik. Sıcağı sıcağına Medyascope’da kısa bir değerlendirme yaptık. Bugün yine bu miting etrafında ve biraz da gerilere giderek bir şeyler yazacağım. Üzerinden iki gün geçmiş bir miting üzerine yazmak, gazeteciler için ciddi gecikme, okuyucu için bayat bilgi sayılır. Doğrudur. Ancak bu hadise vesilesiyle tazelenmiş bazı gözlemlerle -yedi yıl önce yazdığım bir yazıya hatırlayarak- güncel siyasi duruma dair sesli düşünmekten kendimi alamadım. Sadece skor açısından bakıp “iyiydi”, “çok iyiydi” ya da “eh işte” gibi sayısal verilerle yetinmeden; anlık durum ve geçici güncellikten ziyade biraz daha geniş bir aralıkta bakmanın, asıl olarak da değişim eğilimlerini (dalgalarını) izlemenin faydasına inanıyorum. Tekrara düşmekten sakınmanın en iyi yolu, tekrar tekrar bakma zahmetinden kaçmamak.

Türkiye, 19 Mart’tan itibaren toplumun yeniden siyasi özne haline gelmeye çalıştığı, siyaset profesyonellerinin de bunu kabule biraz yaklaştığı bir süreçten geçiyor. Kimse bunu özel olarak akıl etmedi, kimse böyle bir strateji geliştirmedi veya bence kimsenin özel karizması da buna yol açmadı. Biraz kendiliğinden, biraz insiyaki, biraz da mecburiyetten oldu. Senelerdir herkesi esir eden “aşırı stratejik” aklın cenderesinden kurtulmak ve sahicilik arzusu etkili oldu belki de. Aslında taraflar birbirleriyle “doğal” bir ilişki ve ritim tutturmuş görünse de, birbirlerini cesaretlendirmeyi öğrenseler de, hala bunu nasıl devam ettirecekleri veya geliştirecekleri konusunda acemilik yaşıyor. Kolay değil konsolidasyon teorilerini, “sosyoloji” ezberlerini, ittifak formülleri ve hazır siyasi kimlikleri basit taklit ya da sembol istismarlarıyla tavlama tedrisatını bir çırpıda unutmak.

Önce “pek bir şey beklenmeyen” ama barikatı geçip Beyazıt’tan Saraçhane’ye yürüyen üniversiteliler şaşırttı. Sonra Yozgat’taki traktörler, “Turpunan, şalgamınan olmaz” diyenler. Yerel seçimde ucu görünen “karşı mahalle” ilgisi pek hoşa gitti, çok çekici geldi. Çocukça bir memnuniyetle “bi daha, bi daha” diyerek yeni örnekler arandı. Konya, Başakşehir, Esenler, sonra Düzce. Aslında karşı mahalledeki dinamik çok daha önce işaretlerini vermişti. Neredeyse on beş yıldır iktidarın düzenli gerileyen oyu bunu zaten anlatıyordu. Gidecek yer olmadığı için yerinde kalmayı, kopmaya cesaret bulamayıp evinde durmayı en iyi taşra bilir. Senelerce başka ses diye kendisiyle konuşmaya kalkanların tuhaf taklitlerine muhatap oldular. Neredeyse vücutlarına kazınmış sayılan siyasi etiketlerle seslenilmeye, “korkma biz dostuz” diyen “uzaylılara” maruz bırakıldılar.

Evren Balta ve Behlül Özkan’ın yerel seçim sürprizi Kastamonu örneğini inceleyen makalelerinde, asıl çekiciliğin sahicilik olduğu, belediye başkanı seçilen Hasan Baltacı ile görüşmeleriyle şöyle aktarılıyordu: “Kendisine milliyetçi/muhafazakâr Kastamonu’da seçim kazanmak istiyorsa camiye gidip namaz kılması gerektiğini söyleyenlere, gündelik hayatta yapmadığım hiçbir şeyi seçim kazanmak için yapmam diyecekti. Ama tercih ve kültürel değerlere saygı arasında da fark koyuyordu. ‘Yapmam ama saygı duyarım. Çünkü saygım gerçek.’” Kastamonu’yu kazanan ekip bir başka noktayı daha işaret ediyordu: “Burada CHP için rant yoktu, zafer yoktu. Dolayısıyla CHP açısından kayıp bir kentte yaşıyor olmak, belki de bize alan açtı.” Üzerine gölge düşürülmeyen veya gölgelik yeri olmadığından açıkta kalan gerçek, hep daha fazla şey anlatıyor.

Mesele sadece iktidarın kalelerinde Özgür Özel’i dinlemeye gelen insanlar bulunması değil. Orada her zaman kahir ekseriyetin dışında kalan, başka sese kulak, başka söze nefes verenler vardır. Önemli olan ister kayıp sayılan gençlik kuşağının, ister kayıp kabul edilen şehir ahalisinin kendini bu........

© Medyascope