İsa Hafalır yazdı: Yapay zekâ aynasında bilinç
Yapay zekâ artık hayatımızın her alanında. Telefonlarımızdan işyerlerimize, araştırma laboratuvarlarından sosyal medyaya kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Bu baş döndürücü teknolojik ilerleme, insanlığın en eski sorularından birini yeniden gündeme taşıyor: Bilinç nedir ve yapay zekâ, tanımladığımız anlamda bilinç sahibi olabilir mi?
O zaman daha temel bir soruyla başlamalıyız: Bilinç dediğimiz şey tam olarak nedir?
Bilinç, öznel bir deneyim. İngilizce’de “qualia” denilen kavram tam da bunu ifade ediyor: bir limonun ağzımızda bıraktığı ekşi tat, çocukken duyduğumuz bir melodinin yıllar sonra içimizde uyandırdığı o tarif edilemez his, gökyüzüne bakarken ansızın hissettiğimiz hayranlık. Bu deneyimler indirgenemez ve tam olarak subjektif; onları hissederiz ama tam olarak aktaramayız.
İşte David Chalmers’ın “bilincin zor problemi” dediği mesele tam da burada başlıyor: Beynimizde nöronlar ateşleniyor, elektrik sinyalleri gidip geliyor, biyolojik süreçler işliyor — ama nasıl oluyor da bir noktada “iç dünyaya” dönüşüyor? Bilimin elinde doğayı açıklamak için mükemmel araçlar var ama, o en kişisel hissin doğuşunu açıklarken “açıklayıcı bir boşluk” (explanatory gap) kalıyor. Her şeyi bilsek bile, örneğin birinin “çikolata yemeyi nasıl deneyimlediğini” asla tam olarak bilemeyiz.
Zekâ ise bilinçten farklı. Zekâ, öğrenme, problem çözme, mantıksal çıkarım yapma yeteneği. Yapay zekâlar tam olarak bunu yapıyor: verileri işliyor, öğreniyor, uyum sağlıyor, cevaplar üretiyor. Bugün bir algoritma sizi satrançta yenebilir (ki, artık her zaman yeniyor,) karmaşık bir matematik problemini saniyede çözebilir. Ama bu, onun “zafer sevinci” ya da “anlama hissi” yaşadığı anlamına gelmez. Çünkü zekâ bir performans meselesi; bilinç ise bir deneyim meselesi.
Tam bu ayrımda, Chalmers’ın “felsefi zombi” (philosophical zombie) kavramı devreye giriyor. İnsan gibi görünen, gülen, konuşan, hatta şiir okuyan ama içeride hiçbir bilinç kıvılcımı olmayan birini düşünün. İşte bu varlığa felsefi zombi diyoruz. Bu kavram, aslında bizim, başka insanların bilinçli olup olmadığını bile kesin olarak bilemediğimizi anlatıyor. Başka insanların gerçekten “orada” olduklarını sadece varsayıyoruz, tam olarak bilemiyoruz.
Gözlerimizin içine bakan birinin gerçekten “hissettiğini”........
© Medyascope
