menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bilgehan Uçak yazdı: Anayasa’da Türklük

19 3
08.03.2025

Bilgehan Uçak, bu haftaki yazısında Anayasa’da Türklük kavramını ve Anayasa’nın 66 Maddesi’nin vatandaşlık, kimlik ve eşitlik tartışmaları üzerindeki etkilerini inceliyor.

Bazı tartışmaları takip ettikçe kendimi hep “az gittik, uz gittik” diyen o masal kahramanına benzetiyorum. Seneler sonra dönüp bakıyoruz, ancak bir arpa boyu yol gitmişiz.

Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı, Öcalan’ın 27 Şubat’ta okunan mektubu derken birçoklarını bölünme, parçalanma endişesi sardı.

Aklıselim sahibi olduğunu bildiğimiz bazı isimlerin bir anda en radikal ulusalcı söylemlere savrulmalarını da üzüntüyle karşılamak da bize kaldı, çünkü özgüveni yüksek olan toplumların umursamayacağı endişeleri çok zorlandıkları halde taşımaya çalışıyorlar.

Değişmeyen konulardan biri Anayasa’nın meşhur 66. Maddesi‘dir. Bana göre “Kürt sorunu”nu bir cümleyle özetlemek gerekirse bu maddeyi okumak yeterlidir.

Anayasa şu cümleyle başlıyor: “Türkiye Devleti, bir Cumhuriyettir.”

Peki, 66. Madde’de ne yazıyor?

“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”

Aynı anayasada hem Türkiye Devleti hem de Türk Devleti yazmasının sebebi nedir?

“Bu önemsizdir; ikisi de aynı şeydir,” diyecekler çıkabilir. Benim için de mahsuru yok; o zaman, “Türk Devleti” yerine “Türkiye Devleti”ni kullanmanın hiçbir mahsuru kalmaz.

Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.

Bütün mesele, Türklüğün tanımına gelip takıldığı için önce bu konudaki tartışmalara bir göz atalım istiyorum.

“Türk”ün bir ırkı değil de 66. Madde’de iddia edildiği şekilde bu topraklarda yaşayan herkesi kapsadığına dair iddiaları dile getirenler aynı zamanda, Türklüğün Osmanlı’nın Müslüman unsurları için de kullanıldığını—misal, hepsi Osmanlı coğrafyasında yer alan Belgradlı bir Sırp’a değil ama Ergirili bir Arnavut’a Türk denebildiğini—söylüyorlar.

Dolayısıyla, bu çekinceye sahip olanlar, 66. Madde’de yapılacak bir değişikliğin ülkeyi bölünmeye götürebileceğini de ifade ediyorlar.

Evet, belki gerçekten de 66. Madde’nin değişmesi bölünmeye yol açabilir.

Ama o zaman da şunu sormamız gerekir: bu ne menem, ne güçsüz bir devlettir ki evrensel standartlarda yapılacak en basit değişiklik bile harcı un ufak etmeye yetmektedir?

Ayrıca, eski seyahatnameleri okuyanlar bu coğrafyadan giden insanların büyük bölümünün Batı’da Türk diye karşılandığını da bilirler.

Oysa, o Türk tüccar ya da seyyah, ırken Türk olabileceği gibi Arnavut, Çerkes, Kürt, Pomak ya da başka bir ırka mensup da olabilir.

Gelin, şu gündelik hezeyanların dışına çıkarak soğukkanlı bir şekilde konuya yaklaşalım.

Sadece gayrimüslimlere Türk denmemesi bile bu tanımın içinde barındırdığı sorunları göstermeye yeter. Çok değil, Balkan Harbi’nden önceki nüfus kaydına bakın, nüfusun yüzde kaçının kapsam dışında kaldığını göreceksiniz.

Gayrimüslime “vatandaş” denir bu ülkede.

“Vatandaş, Türkçe konuş!” da en bilinen kullanım alanlarından biridir.

İsimlendirme önemli bir konu ve toplumların bir arada kalabilmesi için hayati önemi haiz.

Her insan dünyaya sanılanın aksine bir değil, iki kimlikle gelir.

Bunlardan biri objektif kimliktir—alt kimlik de denir. Bu, bir tanedir ve hiçbir koşulda değiştirilemez. Diğeri ise subjektif kimliktir—üst kimliktir—birey aklı baliğ olduğunda değiştirebilir, ayrıca, birden çok olabilir.

Bu iki kimlik genellikle örtüşür.

Ama örtüşmediği durumlarda sorunlar yaşanması neredeyse kaçınılmazdır.

Toplumlar ya ırk ya da toprak temel alınarak isimlendirilirler. Bu ayrım çok önemlidir.

Bir insan ya Türk doğar, ya Kürt, ya Rum, ya Macar, ya İskoç, ya Japon…

Bu onun objektif kimliğidir; kendi seçemez, değiştiremez, vazgeçemez, devredemez.

O yüzden de bir önemi yoktur.

Subjektif kimlik ise insanın kendini tanımladığı kimliğidir.

Anayasa’nın 66. Maddesi’nin karşılığı ya da “Ne mutlu Türküm diyene!” sözü hep subjektif kimliğe referans verir.

Osmanlı’nın hep söylenegeldiği şekilde içinde 73 millet barındırdığını kabul edelim.

Bir Levanten, Yahudi, Rum, Boşnak, Türk veya Kürt fark etmeksizin hepsi Osmanlı’dır.

Bu insanların hepsi kendi objektif........

© Medyascope