Osmanlı diye diye…
Kimi siyasetçiyi, bilim insanını ya da tarihçi geçinen kimi “çokbilmiş” insanları izliyor, gözlemliyor, dinliyorsun.
Suratından düşen bin parça…
Yüz asık, kaşlar çatık, gözlerine taktığı sorgu hançeri dile gelmiş şakıyor:
-Bir ülke geçmişinden kopuk yaşayabilir mi?
-Ne demek o?
-Atatürk Cumhuriyeti diyorsunuz, başka bir şey demiyor, Osmanlı’yı siliyorsunuz, böyle şey olabilir mi?
-Olamaz.
Şaşırıyor, duraklıyor, ekliyor:
-Biz sizi başka türlü düşünüyorsunuz diye bilirdik.
-Yanlış?
-Nedir yanlış olan?
Bak anlatayım:
-Osmanlı tarihine Cumhuriyetten sonra sahip çıkılmaya başlandı. 1923 yılından önce bu yolda yapılan çabalar, hem yetersiz hem de yok denecek kadar azdır.
-Nasıl yani?
-Bir insan kültürüne, tarihine, geçmişine, yer altı zenginliklerine, yer üstü kazanımlarına, şehirlerine, doğasına, göllerine, nehirlerine, ırmaklarına, el sanatlarına, kısası nesi var nesi yoksa tümüne sahiplenmesi için, bilinçlenmesi, okuyup araştırması işin olmazsa olmazıdır. Bunları yapmayan, olayları sırasına ve o günün koşullarına göre okuyup araştırıp aklın süzgecinden geçirmeyen insan geçmişinden çok uzaktır. Gün aşırı, Osmanlı’yı olur olmaz yerde gündeme getirmekle, her aklına esenin “Bir gecede cahil bırakıldık” demesiyle olmaz bu iş, gerçekleri görmek lazım.
Durdu, düşünde ve ekledi:
-Aç biraz.
-Aydınlanmayı es geçen........
© Medya Günlüğü
