Şovenistler delirdi, demek ki barış süreci doğru yolda-III
Sonraki yazıda “Lübnanlaşma” tartışmasını sürdürmek bir zorunluluk.”
Bu vurgular sosyal şovenistlere unuttuklarını hatırlatmak açısından gerekli: “Kürtler diye bir halk, onların bağımsız siyaseti, sosyalist kadroları var ve hiçbir Kürt, bir tarihçinin, bir akademisyenin bir dediğini iki etmemek zorunda değil.”
Şimdi ulusalcıların yeni oyuncağı Lübnanlaşma” tartışmasına girmeden önce çözüm süreci bağlamında kurulacak meclis komisyonu etrafında kopartılan fırtınaya bakmakta fayda var. Lübnanlaşma ve benzeri sosyal şovenist halüsinasyonlara sonraki yazıda değinmek daha doğru olacak.
Meclis komisyonu kapsayıcı olmalı
Bu tartışmada ilk söylenmesi gereken elbette şu olmalı: AKP, hem tüm yeni çözüm sürecini hem de meclis komisyonu meselesini ele alırken, içinden geçtiğimiz ve dozu sertleşerek devam eden otoriterleşme dalgasından milim taviz vermemeye çalışıyor. Çözüm süreci için meclis komisyonunu da bir demokratikleşme hamlesi olarak değil, sürecin bir kutbunun, devletin bakış açısıyla muştulanması için bir başka alan olarak görüyor. Bu yüzden MHP bile meclis komisyonuna “Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” adını önerirken AKP “Terörsüz Türkiye Komisyonu” adıyla kısıtlamaya çalışıyor. Komisyon etrafında süren tartışma, çözüm süreci bağlamında süren tartışmaların bir kopyası gibiydi. AKP kanadı, yeni çözüm sürecinin Kürt halkının temel haklarının garanti altına alınacağı bir süreç olarak görmüyor. AKP sözcüleri esas olarak Kürt sorununun çözüldüğünü, AKP’nin siyasal müdahaleleriyle böyle bir sorunun çoktan ortadan kalktığını, artık sorunun emperyalizmin bir maşası olarak kullanılması ihtimaline sahip olan Kürt örgütlenmelerinin Türkiye’ye entegrasyonunun sağlanması gerektiğini düşünüyor.
MHP ise tartışmanın bu kısmını çok önemsemiyor. Daha farklı bir jeostratejik gelişmeye odaklanmış durumda ve devletin, özellikle cumhurbaşkanının da bu konuya konsantre olmasından yana. Geri kalan tüm tartışmaları bu odağın kaymasına neden olan gelişmeler olarak kodluyor. Buna göre, asli sorun, bölgede, ABD-İsrail ekseninde bir Kürt siyasal yapılanmasının gelişmesi Türkiye’nin bekası açısından dramatik sonuçlara yol açabilir. Bölgedeki gelişmelerin bu türden sarsıcı bir etki yapmasını engellemek için, Bahçeli, cumhurbaşkanının bir yardımcısının Kürt bir diğerinin Alevi olabileceğini söyleyebiliyor. MHP’nin tarihi konusunda net görüşü olan toplumsal muhalefetin yazarları, aktivistleri ise şaşkınlık içinde gelişmeleri izliyor.
AKP, mecliste kurulacak komisyona da bu bakış açısıyla yaklaştığı için tartışmalar derinleşti. En sonunda Numan Kurtulmuş, komisyonda kararların alınmasında nitelikli çoğunluğun aranacağını açıkladı ve kriz şimdilik aşılmış gibi görünüyor. AKP-MHP ve DEM Parti’nin yanı sıra, CHP de komisyonda yer alacak.
Peki, AKP zaten kendisinden beklenen bir şekilde, otoriterleşmeden taviz vermemeye çalışarak yeni çözüm sürecine yaklaşırken, muhalefetin ulusalcı, hezeyanlı, gelişmeleri neredeyse deliliğin sınırlarında ele alan kesimine ne oluyor?
Neden meclis komisyonuna demokrasiye ihanet zincirinin son halkasıymış gibi muamele ediyorlar? Burada, Alper Görmüş’ün haftalar önce çizdiği çerçeve, sanki makulmüş gibi görünüyor. Görmüş, “Demokratikleşme olmadan barış mümkündür fakat bunu durmaksızın tekrar etmekte bir problem var” diyerek, demokrasi talep........
© marksist.org
