Çözüm sürecinde ısrar edelim
Ekim ayında başlayan, Kürt meselesinde yeni çözüm süreci adını verebileceğimiz, baş döndürücü bir tempoyla ilerleyen gelişmeler İmamoğlu operasyonuyla beraber yerini bir belirsizliğe bırakmış durumda.
İmralı’nın Kandil’e yönelik silahsızlanma ve örgütün kendisini feshetmesi çağrısı, Kandil’e bağlı bütün örgütlerden İmralı’nın çağrısına uyulacağı yönündeki yanıt, gelişmelerin temposunun daha da hızlanacağı konusunda herkesi umutlandırmıştı. Buna bir de Suriye’de Mazlum Abdi ile Şara arasında imzalanan anlaşma eklendiğinde çok hızlı bir düzenlemeye gidileceği konusunda umutlar daha da yükselmişti.
Çözüm aleyhine iki eğilim
Fakat bu umutları gölgeleyen iki öğe vardı: Birisi Bahçeli’nin sürecin temposunu daha da hızlandırma konusundaki eğilimi karşısında iktidarın ipe un serme niyetini gösteren ipuçlarıydı. Diğer bir deyişle, iktidar sözcülerinin bazen gönülsüz, bazen kararsız bazen de tepeden inmeci açıklamalar yapmasıydı.
Bir diğeri de Kent Uzlaşısı adı altında süren, aynı zamanda HDK soruşturması adıyla da devam eden ama en sonunda İmamoğlu soruşturmasıyla 100’den fazla kişinin soruşturulduğu, gözaltına alındığı, tutuklanmasının talep edildiği ve sonunda İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşlarının tutuklanmasıyla biten süreç oldu ve tüm bunlar çözüm süreci açısından da bir zorluklar yığını anlamına geldi.
Bu soruşturmalar ve tutuklamalar çok sert bir antidemokratik yeni dalganın işaretleri olarak, Kürt sorununda çözüm meselesinin önündeki en büyük engel olarak duruyor.
Hem çözüm hem özgürlük istiyoruz
En başından beri, 2013-2015 yılları arasındaki çözüm süreci günlerinde de, ulusalcıların ve Kürt meselesinin silahsız bir şekilde, diyalog yöntemiyle, barış teması üzerinde çözülmesine karşı çıkan kesimlerin belirli bir argümanıyla tartışma içinde olduk. Bu, ‘demokrasi olmadan barış olmaz’ formülüdür.
Bu, hem barış ve demokrasi ilişkisinin dinamik bir gelişme, karşılıklı etkileşim özelliğini kavramadığı hem de Kürtlerin sırtına, en haklı taleplerini kazanmak için Türkiye’nin bir dizi demokratik problemini çözmek gibi bir görevi yüklediği için bütünüyle yanlış bir yaklaşımdır.
Gelişmelere, barışın kaybedeni olmaz perspektifiyle bakarsak, barış süreçlerinin bir ürünü, bir sonucu olarak demokratik alanda da bir dizi adımın atılacağı aşikardır. Tıpkı 2013-2015 yıllarında olduğu gibi.
OHAL rejimi yeni çözüm sürecini zorluyor
Fakat OHAL rejiminin inşasıyla beraber iktidarın muhalefeti demokrasinin........
© marksist.org
