menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SORUŞTURMA EVRESİ VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA ETKİN SORUŞTURMA YAPMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

9 0
05.05.2025

I. BÖLÜM – SORUŞTURMA EVRESİ

A. Genel Açıklamalar

Soruşturma evresine özgü ilkelerin incelenmesine başlanmadan önce soruşturma evresinin tanımının yapılması gerekmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2/1-e bendiyle; soruşturma evresinin, kanuna göre yetkili merciilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade ettiği belirtilmektedir. Görüldüğü üzere; hukuk sistemimizde soruşturma evresi, suç şüphesinin öğrenilmesiyle başlamakta ve iddianamenin kabulüne kadar sürmektedir. İkisi arasında geçen zaman dilimi de soruşturmaya işaret etmektedir.

Ceza Hukuku'na ve özellikle de soruşturma ve kovuşturma evrelerine birtakım ilkeler hakimdir. Bu ilkelerden bazıları (gizlilik ilkesi gibi) soruşturma evresine, bazıları (sözlülük gibi) kovuşturma evresine özgü; bazıları da (maddi gerçeğin aranmasında olduğu gibi) ortaktır.

Soruşturma evresinin, kendisine has yapısı ve özellikleri bulunmaktadır. Ancak bu evre, ceza muhakemesinin yalnızca bir bölümüne tekabül etmekte ve ceza muhakemesi, soruşturma evresinden daha geniş bir anlama sahip bulunmaktadır. Bu sebeple de soruşturma evresine özgü ilkelerin incelenmesinden önce kapsam olarak daha geniş içerikte bulunan ceza muhakemesi ilkelerinin belirtilmesi gerekmektedir. Zira soruşturma evresine hakim olan ilkelere geçmeden önce ceza muhakemesi ilkelerinin açıklanması, soruşturma evresini de doğrudan ilgilendirmekte ve olayın mahiyetine ve niteliğine uygun düştüğü müddetçe çoğu (ortak) ilke, soruşturma evresinde de uygulama alanı bulmaktadır.

B. Ceza Muhakemesi İlkeleri

1. Hukuk Devleti - Oranlılık ilkesi

Hukuk devleti ilkesi, bir hukuk devletinde tüm eylem ve işlemlerin hukuka uygun biçimde yürütülmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Bu husus ceza muhakemesi yönünden de geçerli olmakta ve ceza muhakemesine ilişkin tüm eylem ve işlemler, hukuk kuralları çerçevesince yürütülmek zorundadır. 1982 Anayasasının 2. maddesiyle de, Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir.

Bir hukuk devletinde insan hak ve hürriyetlerinin korunması ve bu korumanın fiilen gerçekleştirilmesinin ön planda tutulması zorunlu olmaktadır. Bu hak ve hürriyetler, devlet ve toplum düzeninin sağlanması ve kamusal düzenin devamlılığı amacıyla, ancak Anayasada ve kanunlarda belirlenen sebepler ve esaslar çerçevesinde sınırlandırılabilmektedir. Kural, hak ve hürriyetlerin mevzuatta öngörülen şekilde kullanımı olup; sınırlama, istisnai durumlara özgülenmektedir. Tüm bunların yanı sıra sınırlama yapılırken, oranlılık ilkesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla; yapılmak istenen sınırlamayla varılmak istenen sonuç ve güdülen amaç, kullanılan araç ve sınırlama sebebiyle orantılı ve amaca ulaşmaya elverişli olmak durumundadır.

Ceza muhakemesi bakımından oranlılık ilkesi; bir ceza muhakemesi işleminin yapılmasıyla bu işlemden sağlanması beklenen yarar ve ortaya çıkması muhtemel zarar arasında makul bir oranın bulunması, orantısızlık durumunda işlemin yapılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Görüldüğü üzere; yapılan işlemlerde oranlılık ilkesine uygun davranılması gerekmekte; bu ilkeye uygun davranılmaması ve varılmak istenen amaç doğrultusunda elde edilmek istenen menfaatle, sınırlanan menfaat arasında kabul edilebilir ve makul bir oranın bulunmaması halinde, tedbirin uygulamasıyla birlikte ortaya çeşitli hukuka aykırılıklar çıkmaktadır. Bu yolla ve hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerse, ceza muhakemesinde delil olarak kullanılamamaktadır. Örneğin; polis tarafından şüphelinin vücut bütünlüğüne dokunulmaması gerekirken, dövülerek ve baskı altına alınarak bazı sözlerin zorla söyletilmesi ve bunların delil olarak kayda alınması ve ifade tutanağına bağlanması durumunda, bu kayıt ve tutanağın, delil niteliğinde kabul edilmemesi gereklidir.

Oranlılık ilkesi yerine bazı kaynaklarda ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ölçülülük ilkesinin de kullanıldığı görülmekte ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre; ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtmaktadır.

Suçsuzluk karinesi de, hukuk devleti ilkesinin uzantıları olan temel prensipler arasında yerini almaktadır. Bu sebeple aynı zamanda masumiyet karinesi olarak bilinen bu evrensel ilkenin unutulmaması gereklidir ki; bir suç dolayısıyla hürriyetin sınırlandırılmasında, ancak telafisi zor durumlarda etkin bir ceza takibatı gerekliliğinin, şüphelinin özgürlüğünün kısıtlanmasına nazaran ağır basması ve gerçekten de gerekli olması aranmaktadır. Örneğin, kendisine hakaret edildiği iddiasıyla yapılan bir suç duyurusu sonrasında, gerekmemesine rağmen şüphelinin evinde arama yapılmasında hiçbir hukuki yarar ve menfaat bulunmamaktadır.

2. İnsan Haysiyetinin Dokunulmazlığı İlkesi

İnsan haysiyeti; kişiye, bilinçli olma, kendi kaderini tayin etme ve çevresini şekillendirme yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruh ve manevi güç olarak tanımlanmaktadır. İnsan haysiyeti, vazgeçilmez bir değer olarak karşımıza çıkmakta ve Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasıyla; kimseye, işkence ve eziyet yapılamayacağı ve kimsenin, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı düzenlenmektedir. Mevcut Anayasal düzenlemeyle, insan hayatına verilen değer ve atfedilen önem ortaya konulmak istenmektedir. İnsan haysiyetine sahip olma bakımından insanlar arasında herhangi bir ayrım yapılması mümkün olmadığı gibi toplumda yaşayan bireyler arasında kanun önünde eşitlik ilkesinin kabul edildiği görülmektedir.

3. İşkence Yasağı İlkesi

İşkence yasağı ilkesi; kamu görevlileri tarafından bireylere işkence uygulanmasının karşısında olunduğunu ortaya koyan önemli bir ilkedir. İşkence, bir suçtur ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmektedir.

Bu ilke uyarınca; kişinin, kendisini veya yakınlarını suçlayıcı beyanlarda bulunmaya ya da bu yolda delil göstermeye zorlanamaması ve bu uğurda işkence ve buna benzer fiillere başvurulamaması esastır. Ayrıca kişiye kanuni haklarının bildirilmesi gereklidir. İşkence yöntemleriyle alınan deliller, hukuka aykırı delil kapsamında yer almakta ve ispat aracı olarak kullanılamamaktadır.

4. Adil Yargılanma İlkesi

Adil yargılanma ilkesiyle, ceza muhakemesi işlemlerinin; kandırma, yanıltma veya zorlama gibi irade serbestisini engelleyen veya savunmayı kısıtlayan yollara sapılmaksızın, hukuk devleti ilkesine uygun olarak, önceden kanunlarla gösterilen esaslar çerçevesinde yapılması kastedilmektedir. Adil yargılanma ilkesi, çok geniş anlamlara sahip olup; bu ilkenin kapsamına, birden fazla ilke girmektedir. Hak arama hürriyeti, savunma hakkı, tabi yargıç ilkesi, isnadı öğrenme hakkı, davasının makul süre içerisinde görülmesini isteme hakkı, masumiyet karinesi, savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olma hakkı, avukat yardımından yararlanma hakkı ve mahkemece atanacak bir avukatın yardımından ücret ödemeksizin yararlandırılma hakkı, iddia tanıklarını sorguya çektirme hakkı ve savunma tanıklarının, iddia tanıkları ile aynı koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını isteme hakkı, silahların eşitliği ilkesi, tercümandan yararlanma hakkı gibi çeşitli haklar, bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Adil yargılanma ilkesinden anlaşılması gereken; yargılamaların tabi, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yapılması, görülmekte olan davaların makul sürelerde bitirilmesi, yapılan yargılamaların aleni ve duruşmalı olarak yapılması ve hakkaniyete uygun şekilde hareket edilmesidir. Ancak bu ilke, sayılanlarla sınırlı değildir. Hatta bu ilke, yalnızca kovuşturma evresinde değil, aynı zamanda soruşturma evresinde de uygulanması gereken bir ilkedir. Zira soruşturma evresinin de makul sürelerde bitirilmesi esastır.

Adil yargılanma ilkesi; hukuka uygun ve sağlıklı bir ceza muhakemesini ve her sujeye, silahların eşitliği ilkesi gereği, mümkün olduğunca, en adil ve hakkaniyete uygun yargılanma şansını güvence altına almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin içerik itibariyle yalnızca kovuşturma evresini ilgilendirir gibi görünmesine karşın, bu durumun, sözleşme hükmünün soruşturma evresinde uygulanmayacağı anlamına gelmediği ifade edilmektedir.

Adil yargılanma ilkesinin bir uzantısı olan silahların eşitliği ilkesi de, gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamalarında geçerliliği olan önemli bir ilke olarak karşımıza çıkmakta ve sıklıkla savunmalara ve dilekçelere konu olmaktadır.

Hukuk sistemimiz uyarınca; hiç kimse, kendisi veya yakınları aleyhinde beyanda bulunmaya ve bu yolda delil göstermeye zorlanamamaktadır. Açıklanan husus, Anayasanın 38. maddesinde yerini almakta ve bu kabulün özel yansıması, karşımıza susma hakkı olarak çıkmaktadır. Bu kapsamda şüpheli veya sanık, suçlandığı hususlar ve isnatlar hakkında susma hakkına sahip olmakta ve susma hakkı, hem soruşturma hem de kovuşturma evrelerinde geçerliliğini korumaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 141/1-d uyarınca; herkes, makul sürede yargılanma hakkına sahip bulunmakta ve aksi hal, devletin tazminat sorumluluğunu doğurmaktadır. Ancak makul sürede yargılanma ilkesinin kabulü amaçlanırken, ceza muhakemesinin maddi gerçeği araştırma amacının da göz ardı edilmemesi ve etkin soruşturma yapma gerekliliğinden vazgeçilmemesi gerekmektedir.

5. Doküman Oluşturmak Yükümlülüğü ve Dosyayı İnceleme Hakkı

Doküman oluşturmak yükümlülüğü; işlemlerin belirli kanuni formlarla saptanması ve yapılan iş ve işlemlerin tutanağa bağlanmasıyla yakından ilgili olup; gerek soruşturma gerekse kovuşturma evrelerinde uygulama alanı bulmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu m. 153/1 uyarınca; müdafii, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilmekte ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilmektedir. Görüldüğü üzere, şüpheli müdafiinin dosyayı inceleme ve dosyanın bir örneğini alma hakkı bulunmaktadır. Ancak yasal düzenlemenin 2. fıkrasıyla, bu hakkın hakim kararıyla sınırlanabildiği hallere de yer verilmektedir. Tüm bu haklardan, suçtan zarar görenin vekili de yararlanabilmekte ve sınırlamalar, vekil için de geçerli olmaktadır. Ancak her durumda, yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, müdafii ve vekile karşı gizleme ve sınırlama hükümleri uygulanmamaktadır.

6. Devletin Yargı ve Ceza Tekeline Sahip Olması

Türk hukuk sisteminde şahsi cezalandırılma ve kendiliğinden hak alma fiilleri, yasak kapsamında olup; kişinin hakkını kendisinin alması kabul edilmemektedir. Ülkemizde bireysel ve kişiye özgü yargılama sistemi olmamakta ve bir suç işlenmesi halinde, devletin yargısal mekanizmasına başvurulması gerekmektedir. Örneğin, bir kimsenin kendisine karşı suç işleyen kimseye olan kızgınlığını yenemeyerek, pusu kurması ve husumet duyduğu kimseye silah doğrultarak kurşun sıkması, suç teşkil etmektedir. Zira ceza vermeye yetkili olan mekanizma bakımından yalnızca devletin ceza tekeli bulunmaktadır. Buna ihkak-ı hak yasağı da denilmektedir.

7. Kıyasın Mümkün Olması

Ceza Hukuku’nda suç ve cezada kıyasın yasak olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bunun yanı sıra gerek soruşturma gerekse kovuşturma evrelerinde; ceza muhakemesinde uygulanan sınırlayıcı (daraltıcı) hükümlerde, istisnai hükümlerde ve kanunilik ilkesi sebebiyle koruma tedbirlerinde kıyas yapılması da yasak kapsamında bulunmaktadır. Belirtilenler dışındaki durumlarda ise, kıyasa başvurulması kabul edilmektedir.

8. Ceza Muhakemesinin Kamusallığı İlkesi

Kural olarak, suçlar re'sen soruşturulmaktadır. Ancak bunun istisnası, şikayete bağlı suçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Soruşturmayı icra etmekle ise, devletin bir organı olarak savcılık makamı görevlendirilmektedir.

Ceza davasının kamusallığı ilkesi, ceza davalarının açılmasının ve yürütülmesinin, vatandaşın yerine devletin görevi olduğunu ifade eden bir ilkedir. Örneğin, hukuk davalarından biri olan boşanma........

© Manisa Meydan Gazetesi